1 Nisan 2019 Pazartesi

2019 YEREL SEÇİMLERİ: KONTROLLÜ BİR GALİBİYET VE KONTROLLÜ BİR MAĞLUBİYET HİKAYESİ

31 Mart 2019 yerel seçimlerinin sonuçları, son dönemlerde yinelenen seçim sonuçları anımsandığında, deyim yerindeyse "ezber bozan" bir manzara ortaya çıkardı. Her seçim sonrası siyasal partiler, gösterdikleri performansı, kendileri açısından yorumlar ve tabanını konsolide etmeye çalışır.
Bununla birlikte, 2019'daki görünüm, metropolitan kentlerde önemli bir değişimi dile getirdi. İktidar partisi, 1994 yerel seçimlerinden beri, yerel yönetimlerden başlayan siyasal hareketini, ilk kez ciddi kayıplarla karşıladı. CHP'nin İzmir'deki sosyolojik üstünlüğünün yanısıra, YSK itiraz süreci devam etse de, İstanbul ve Ankara'da da büyükşehir belediye başkanlıklarınıı kazanması, 1989 yerel seçimlerini andıran bir tabloyu ifade etti. O seçimlerde SHP, üç büyük şehrin yanısra 50'den fazla il belediyesi kazanmıştı. CHP 2019'da 21 il belediyesi kazanmış gözüküyor.  İktidar ise 39 il belediye başkanlığını kendi hanesine yazdı. İl belediye başkanlıklarıyla birlikte, oy oranında da Adalet ve Kalkınma Partisi ülke çapında %44 oranında birinciliği kazanırken, CHP %30.1'i aştı. Bu açıdan bakılırsa, iktidar partisi ana muhalefete 14 puan fark atmış bulunabilir. Ne var ki, %25-26 oranın aşamayan, 24 Haziran'da cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce'nin CHP'nin milletvekili seçiminden daha çok oy almasıyla polemiklere konu olan %30 rakamı yakalanmış gözüküyor. Üstelik il beelediyelerinde, üç büyük kentin dışında, Antalya, Mersin, Adana gibi işaret edici şehirler de yer almaktadır. Dolayısıyla her ne kadar iktidar partisi seçimde önemli bir uyarı almış gibi görünüyorsa da, 2018 cumhurbaşkanlığı seçiminde, Erdoğan'ın aldığı %52 oy oranının MHP ile Cumhur İttifakı nezdinde az bir olumsuz farkla %51'lik bir oranı koruduğu kaydedilmektedir. İktidar ve ana muhalefet cephesinde, farklı noktalardan bakarak "başarı" hikayeleri oluşturulabilir. İyi Parti MHP'den fazla oy alsa da, MHP Manisa'dan Erzincan'a, oradan Bayburt ve Amasya'ya uzanan 11 il belediyesi kazanmış durumdadır. İyi Parti'nin %7.45 ve MHP'nin %7.31'lik performanslarının ardından, HDP ise önceki seçimlere kıyasla kayıp yaşamış ve %4.24 oy kazanmıştır. Tunceli'yi TKP'li Maçoğlu'na kaptırırken (ilk kez bir komünist il belediye başkanı seçilmiştir), Şırmak, Mardin, Muş, Bitlis ve Bingöl'ü iktidar partisine kaybetmek durumunda kalmış, ancak Kars ve Iğdır'ı MHP'ye karşı kazanmış, Ağrı'yı ise iktidara kaptırmıştır. Bu fotoğrafta HDP kayıplarla anılsa da, Batı'daki metropollerde Cumhur İttifakı adaylarının kaybetmesini, kendilerinin aday göstermemesine ve CHP-İyi Parti'nin Millet İttifakı'na avantaj sağlamasına bağlamaktadırlar. Bu konuda HDP eş başkanı seçimden önce de konuşmuş, seçimleri iktidar bloğuna karşı, kendi destekleriyle muhalefet bloğuna kazandıracaklarını ilan etmiştir. Dolayısıyla bu seçimin galibi çok, mağlubu yoktur.
En çok rahatsızlık veren konu da, hala seçim hileleriyle ilgili güvensizliğin devam etmesi, veri girişinin duyurulmasında, yasal düzenlemeyle medyada tekel haline getirilen Atatürk'ün kurduğu Anadolu Ajansı'nın, devlet kurumu olmaktan çok partizan bir yaklaşımla hareket ettiği algısının sürmesidir.
Gelgelelim, 2023 yılına kadar geçecek süreçte, renklenmiş seçim haritası eşliğinde, siyasal iktidarın metropolitan belediyeler aracılığıyla reklamını yaptığı ve iktidarını güçlendirdiği büyük projeler konusu bir soru işaretidir. Üstelik yerel yöneimler aracılığıyla gerçekleştirdikleri sosyal yardımlaşma ağları da önemli bir zafiyete uğramış, seçmeni bu sosyal yardım ağlarıyla kontrol altında tutma olanağı azalmıştır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçim gecesi yaptığı "hüzünlü balkon konuşması"nda, zımnen yenilgiyi kabullenirken, İstanbul ve Ankara'yı adını anmadan ima ederek, "nasıl çalışacaklar" sorusunu sormuş ve her iki ilde de ilçelerin çoğunu, partisinin aldığını vurgulamıştır. Bu ne demektir, İstanbul ve Ankara'nın CHP'li belediye başkanları, AKP(ARTİ) çoğunluğundaki büyükşehir belediye meclisleriyle çalışmak zorunda kalacaklardır. Devasa projelerde hükümet desteği olmadan, metro dahil finansman sürecek midir? İstanbul'da, İmamoğlu seçim kampanyasında Kanal İstanbul'a karşı olduğunun altını çizmiştir.
Bu durumu bir fırsata çevirip, siyasette uzlaşmanın yolunu açmak, ülkenin, kamunun yararına olacaktır. Zor gözükse de aklın yolu birdir.
Siyasal partiler açısından kontrollü bir galibiyet-mağlubiyet hikayesi eş zmanlı yaşanmaktadır. İtirazlar sona erdikten ve mazbatalar alındıktan sonra artık iş üretme zamanıdır. Ekonomik sorunların belirleyici olduğu bu seçimde, "beka" meselesi ne kadar işlevsel olmuştur? Bu da başka bir değerlendirmenin konusudur...