5 Kasım 2023 Pazar

CHP’DE “ARAYIŞ” VE “DEĞİŞİM”İN TARİHİ

 

Cumhuriyet’le yaşıt olmanın ötesinde, 29 Ekim 1923’te TBMM’deki siyasal irade olarak, Cumhuriyet’i kuran CHP’nin 100 yıllık tarihi, 1992’deki “moto”su ile, “değişimin gücü” olarak ifade edildi. Bu değişim, CHP’nin kapatıldığı 12 Eylül döneminde (1981), partinin lideri Ecevit’in çıkardığı Arayış dergisindeki isim gibi, aynı zamanda, “arayış”ın da tarihi oldu.

Kuvay-ı Milliye’den, Müdafaa-i Hukuk aşamasına geçildiği Sivas Kongresi (4-11 Eylül 1919), Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın, CHP’nin ve Cumhuriyet’in kurucusu büyük önder Atatürk’ün sözüyle, partinin ilk kurultayı kabul edildi.

Bu bağlamda CHP tarihi, Ulusal Kurtuluş, TBMM ve Cumhuriyet’le iç içe oldu. Sadece Cumhuriyet’i kuran değil, Müdafaa-i Hukuk bağlamında, TBMM’yi de kuran siyasal irade bizzat Atatürk’ün liderliğinde bütünleşti. Müdafaa-i Hukuk grubu, 1. Grup olarak, Atatürk’ün siyasal kişiliğinde, öncelikle Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın yürütülmesinde, siyasal öncü oldu. Büyük Taarruz, İzmir’in kurtuluşu, Mudanya mütarekesi, Saltanatın kaldırılması ve Lozan görüşmelerinin başlamasının ardından, Aralık 1922’de “temeli halkçılığa dayanan” bir parti kuracağını açıklayan Atatürk, 9 ay süren yurt gezileri ve Lozan Barış Antlaşması’nın ardından, 9 Eylül 1923’te Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin temelinde Halk Fırkası’nı kurdu. 13 Ekim 1923’te Ankara başkent ilan edildi, Atatürk’ün önderliğinde, TBMM’de Halk Fırkası’nın siyasal öncülüğünde Cumhuriyet kuruldu.

Halk Fırkası’ndan, Cumhuriyet Halk Fırkası ve Cumhuriyet Halk Partisi’ne giden süreçte, devrimlerin yerleştirilmesi, iki başarısız çok partili yaşam denemesi, Montrö Boğazlar Sözleşmesi, Hatay’ın anavatan topraklarına katılması gibi önemli tarihsel gelişmeler yaşandı.

Partinin Atatürk sonrası siyasal yaşamında, İsmet Paşa’nın, milli şeflikten, çok partili yaşama ve muhalefete geçilmesi, tarihte eşine az benzer bir değişimi ortaya koydu. Bu çerçevede, Türkiye’nin Batı sisteminde yer alması ve 1930’lu yıllardaki devletçilik uygulamalarında palazlanan ticaret burjuvazisi ve köylülüğün talepleri ve bu taleplerin konsolide edildiği DP ön planda yer aldı. Frey’in deyimiyle, CHP, Cumhuriyeti kuran sivil ve askeri bürokrasiyi, DP ise, Batı sistemiyle ekonomik anlamda eklemlenmek isteyen ticaret burjuvazisi ve köylülük olarak temsil etti. (1. ve 2 elit)

CHP, 27 yıllık tek parti iktidarından sonra, muhalefet yıllarında, bir dönem kendisi otoriter iktidar, DP hırçın muhalefet iken, bu sefer kendisi hırçın muhalefet, DP otoriter iktidar oldu. Çok partili yaşama geçerken, 1924 anayasasının değiştirilmemesi, ayrı bir siyasi partiler yasasının çıkartılmaması, seçim sisteminin çoğunluk sistemi olarak devam etmesi, CHP’nin tercihiydi. DP de, bunları değiştirmek bir yana kendi lehine kullanmayı tercih etti.

CHP, muhalefette, 1959 kurultayında, “ilk hedefler beyannamesi” ile, tek parti iktidarında gündemine gelmeyen, özgürlükleri ifade eden, tarihsel bir zemin ortaya koydu. Anayasal yargının kurumsallaşması, nispi seçim sistemi, çift meclis, kuvvetler ayrılığı, üniversite özerkliği, radyo özerkliği, sendikal haklar, daha sonra 1961 anayasasının da esaslarını oluşturdu.

Albay Alparslan Türkeş’in radyoda okuduğu bildiriyle, Türk kamuoyuna duyurulan 27 Mayıs 1960 askeri müdahalesinin siyasal anlamda ihalesi CHP’ye kaldı. İnönü, 27 Mayıs için, “ne içinde, ne de dışındayız” derken, belki de parti örgütünün bu konudaki duyarlığını görmezden gelmemeye gayret gösteriyordu.

CHP’deki siyasal dönüşüm, 1957’de milletvekili, 1960’da Kurucu Meclis üyesi ve 1961’de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olan Bülent Ecevit’in önderliğinde yaşama geçti. Ecevit, bakanlığı döneminde, işçilere toplu sözleşme ve grev hakkını tanıyan yasal değişikliğin mimarı oldu. Bu dönem, 1961 anayasasının, planlı kalkınma ve sanayileşme yüzeyi çerçevesinde, sosyal sınıfların ve siyasal etkileşiminin alt yapısı oldu. Sosyalist Sol’da, sendikacıların kurduğu TİP, Sağ’da ise kapatılan DP’nin devamı AP konumlandı. İsmet Paşa’nın “Ortanın Solu’ndayız” sözü, pragmatik bir konumlanmayı işaret etse de, bu söylemi sahiplenen Ecevit ve kadrosu, partideki değişimi başlattı.  Ahmet Yücekök’ün ifadesi ile, küçük ve orta ölçekli burjuvazi, Milli Görüş, MNP-MSP’de Erbakan ile temsil edildi. Erbakan, bu kesimin örgütü TOBB’un başındaydı. MHP ise, CKMP’nin 1969 Adana kongresinde, Türkeş ve arkadaşlarınca MHP’ye dönüşürken, Orta Anadolu’da esnaf kökenli ve reaksiyoner bir anti-komünizmin çerçevesini tamamladı. Böylece, 1965-71 döneminde, AP iktidarında, ortalama yüzde 5 enflasyon, yüzde 7 kalkınma zemininde güçlenen büyük burjuvazi bağlamında, AP’de temsil edilen, “büyük Sağ konfederasyon” parçalandı.

Ecevit, sivil ve askeri bürokrasiden, kent periferisi ve işçi kitlesine bir dönüşümün “arayış”ını ortaya koydu. 1966’da genel sekreterlik, ortanın solu hareketinin desteğiyle gerçekleşti. 1971’de 12 Mart’a konjonktürel destek olan İsmet Paşa ile yolları ayrıldı. 6 Mayıs 1972 kurultayında, İsmet Paşa, PM’de liste savaşını kaybedince, genel başkanlıktan istifa etti, 14 Mayıs 1972’de, genel başkanlık özel kurultayında Ecevit, tek aday olarak girdiği kurultayda, Atatürk ve İsmet Paşa’dan sonra, CHP’nin 3. genel başkanı oldu. Ecevit, zamanla “devlet partisi” haline geldiği algılanan CHP’de anti militarist bir bakışla, partiyi daha geniş kitlelere açarak, bir değişimin öncüsü haline geldi. 1974’de MSP ile kurduğu hükümette, haşhaş ekimi yasağının kaldırılmasının ve Kıbrıs Barış Harekatı’nın başbakanı oldu. Ecevit, anti emperyalist bir milliyetçi söylemin siyasal sözcüsüydü. 1976’da CHP’nin tüzüğünde DEMOKRATİK SOL yer aldı, parti Sosyalist Enternasyonal’e üye oldu.

1979 Kasım ayında, 14 Ekim 1979 ara seçimlerini kaybeden CHP, olağanüstü kurultaya gitti, Baykalcılar, Topuzcular ve 3. Dünyacılar, Ecevit’e karşı birleşseler de, ortak bir aday çıkartmadılar, üstelik hocam Prof. Dr. Haluk Ülman ve Prof.Dr. Turan Güneş dışında da, açıktan güvensizlik oyu vermeyi de tercih etmediler. Ecevit, 12 Eylül sonrasında, “ya onlar CHP’den gidecekti, ya da biz CHP’den ayrılıp DSP’yi kuracaktık” demişti.

12 Eylül 1980’de, cuntanın parti liderlerine koyduğu konuşma yasağını aşmak için CHP genel başkanlığından istifa eden Ecevit ile partideki kurmayları yöntemsel açıdan hep çelişti. 1981’de askeri yönetim siyasal partileri kapatınca, “Atatürk’ün partisi kapatılamaz, sokaklara çıkalım” teklifi, arkadaşlarınca benimsenmeyen Ecevit, “Arayış” ile yeni kuracağı partinin düşünsel temellerini attı. 1982 anayasası ile kendisi dahil, parti liderlerine 10 yıl siyaset yasağı getirildi. 1983’te askeri cunta, yeni siyasal partilerin kurulmasına izin verince, Ecevit kendisine danışan arkadaşlarına, “askerlerden icazetli parti kurdurmam” diyerek, geri çevirdi. Calp’in HP’si, İsmet Paşa’nın oğlu Erdal İnönü’nün SODEP’i, 1985’te SHP adıyla birleşti, Ecevit ise eşi Rahşan Ecevit’in genel başkanlığında DSP’yi destekledi.

1991’de kurulan DYP-SHP koalisyonunda, kapatılan siyasal partilerin yeniden kurulması içeren yasadan, bir tek CHP yararlandı, SHP ve DSP’nin yanı sıra, merkez soldaki 3. parti oldu. Ecevit’e giden arkadaşları, yine ters düştüler. Ecevit’in “demokratik soldaki CHP” önerisi kabul görmedi, Baykal, 1992 Eylül’ünde CHP’nin 4. genel başkanı seçildi.

1995’te SHP, CHP’nin kurumsal ve tüzel kişiliğinde CHP’ye katıldı, aritmetik olarak fazla oy alan partinin ve hükümet ortağının katılması tuhaf gözükse de, “siyasette iki artı iki dört etmez” ve CHP’nin kurumsal kimliği, SHP’lilerin de oylarıyla birleşmede temel oldu.

Baykal’ın 1992-1995, 1995-1999’daki genel başkanlıkları, 2000-2010’da tamamlandı. 1999 seçimlerinde barajın altında kalan CHP’de genel başkanlığa 15 ay ara veren Baykal, 2000’de, ulusal sol zemininde, DSP’ye daha yakın bir siyaset izledi, AK Parti’nin siyasal İslamcı çekirdeğine karşın, “liberal-AB-ABD” eksenindeki siyasetinde, 1 Mart 2003 tezkeresine muhalefeti, Ergenekon sürecine muhalefeti ile CHP’nin anti emperyalist, milliyetçi siyasetinde dikkat çekti.

2010’da “kaset skandalı” ile genel başkanlığı sona erdirilen Baykal sonrası, 2009 Mart yerel seçimlerinde, partinin Türkiye ortalaması yüzde 23’ün 15 puan üstüne çıkan, grup başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu gündeme geldi. CHP genel sekreteri Önder Sav’ın desteği ile kamuoyu desteğiyle, tek aday olarak girdiği kurultayda genel başkanlığı kazanan Kılıçdaroğlu, Baykal döneminde kabul edilen tüzük değişikliğini, Anayasa Mahkemesi’nin uyarısıyla yaşama geçirerek, hem Sav’ı tasfiye etti, hem de PM’den yaptığı atamalarla MYK’da “tek seçici” haline geldi.

Kılıçdaroğlu, Baykal gibi, seçim kazanamadı, bu arada, 2010 ve 2017 referandumları kaybedildi, 2011, 2015 Haziran ve Kasım milletvekili genel seçimleri, 2014, 2018 ve 2023 cumhurbaşkanlığı seçimleri, 2018 ve 2023 milletvekili genel seçimleri kaybedildi.

Bununla birlikte, 2019 yerel seçimlerinde, İyi Parti’nin kurumsal olarak yer aldığı Millet İttifakı ile, İstanbul ve Ankara dahil, önemli büyükşehir belediyeleri kazanıldı. 2019 Mart’ta önce 13 bin, itirazlarla yenilenen 2019 Haziran’da 800 bin farkla İstanbul büyükşehir belediye başkanı seçilen Ekrem İmamoğlu, partide yeni bir etki yarattı.

2023 Mayıs ayındaki cumhurbaşkanlığı seçiminde, Ekrem İmamoğlu ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın adı adaylıkta dillendirilirken, sadece İyi Parti değil, AK Partinin eski başbakanı ve genel başkanı Ahmet Davutoğlu’nun Gelecek, AK Parti’nin kurucularından Hazine eski bakanı ve Dışişleri eski bakanı Ali Babacan’ın Deva, Milli Görüş’ün Saadet ve DP ile 2022 Şubat’ında “güçlendirilmiş parlamenter sistemi savunma” adına “6’lı masa” kuruldu. Bu masa Mart 2023’de Kılıçdaroğlu’nu cumhurbaşkanı yaparken, ittifakın ikinci büyük bileşeni İyi Parti ve Meral Akşener’in “masadan kalkma ve yeniden oturma” hareketi, 4 Kasım 2023 CHP kurultayında, Kılıçdaroğlu’nun “sırtımdan hançerlendim” sözleri ile vurgulandı. Akşener de 30 Ağustos 2023’ten itibaren, “ittifakla değil, tek başına” seçime gireceklerini ısrarla dillendiriyor.

4 Kasım’daki kurultayda çekişme beklenmesine rağmen, Özgür Özel’in sürpriz olarak, mevcut genel başkanı deviren siyasal başarısı, partide, 2010’dan beri süren, “sol-liberal” çizgiyi, “fabrika ayarlarına dönme” beklentisini karşılayacak mı ? Özel, Kılıçdaroğlu ile birlikte çalıştı, grup başkan vekilliğini yaptı, hali hazırda da CHP TBMM Grup Başkanı idi.

Her iki adayda da, “Demirtaş” vurgusu eleştirilere neden oldu, artık HDP ya da yeni adıyla HEDEP’le İyi Parti, kendi adını birlikte geçirmek istemiyor. Özel’in yakın insani ilişkisinin olduğu Akşener’in hassasiyeti, bu konuda önemli gözükmektedir.

Kurultayın asıl kazananı, divan başkanlığını yapan, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu olarak değerlendirilmektedir. Onun genel başkan adaylığı spekülasyonu, desteklediği adayı seçtirmesi ile başka bir aşamaya vardı. 2024 Mart’ında tekrar İstanbul’da seçimi kazanmaya odaklanan İmamoğlu, 2028’de büyük bir sürpriz olmazsa, CHP’nin cumhurbaşkanı adayı olmaya hazırlanıyor. “Özel genel başkan-İmamoğlu cumhurbaşkanı” adayı formülü, adı konulmamış bir eş başkanlık metodunu gündeme getirmektedir. Bunun için yerel seçimlerin kazanılması, CHP ve yeni yönetim için, “olmazsa olmaz” bir konumdadır ve ittifaklar kaçınılmazdır.

Bu değerlendirmede ideolojik kopuşlar ve siyasal kimlik arayışına yer veremedik. İkinci bir yazıda bunu tamamlayacağız.

Özgür Özel’i yeni görevinden dolayı kutluyoruz, CHP, Türk demokrasisi ve CHP için hayırlı olsun. Bu eleştiri ve tespitlerimiz ile birlikte…