18 Mart 2015 Çarşamba

BİBİ "İSRAİL KRALI" MI SEÇİLDİ?

17 Mart 2015 seçimlerinde, İsrail'de gözüken siyasal tablo, pek çok iç ve dış dinamikle birlikte ele alınmalıdır. İsrail başbakanı ve Likud lideri Netenyahu, daha çok "Bibi" lakabıyla anılıyor. Batı medyasında ve İsrail'in İngilizce yayın yapan medya kuruluşlarında, "Kral Bibi"  #KingBibi hashtag'i ile sosyal medyada, ilginç bir algı yaratıldı. Acaba bu isimlendirme, eleştirel bir içerik mi taşıyordu, yoksa Bibi'nin İsrail içinde ve dışındaki şahin politikalarına, Sağ Blok açısından bir pekiştirme, övgü mü içeriyordu?
Bibi hakkındaki tartışmalar, İsrail siyasetindeki kutuplaşma ve her seferinde "Bibi'nin zaferiyle" sonuçlanan seçimler, adeta İsrail siyasetini, bölge dengelerini, ABD politikalarını "kendine mahkum" eden bir finalle sona eriyor. Bu çerçevede, Bibi'nin ABD ziyareti ve ABD Kongresi'nde İran'la ilgili uyarıları ifade eden konuşması, ABD'nin iç politikasında, gittikçe derinleşen bir siyasal kutuplaşmayı, adeta yapısal bir siyasal krize dönüştürdü. ABD yüzeyinde, yürütme ve yasamanın, deyim yerindeyse, birbirine her konuda çelme taktığı bir ortamda, İsrail'deki siyasal kompozisyon, bölgesel-küresel eksende iyi anlaşılmalıdır.
Bibi'nin "dördüncü kez" başbakan olarak hükümeti kurmakla görevlendirilmesinin arefesinde, 2009'dan beri, üçüncü kez İsrail seçmeninin sandık başına gittiğini anımsamamız gerekmektedir. Dolayısıyla, Bibi son 6 yılda, neredeyse 2 yılda bir İsrail halkına seçimde oy kullandırtmaktadır. Üstelik %70'i aşan seçime katılma oranıyla, 2015'te bir önceki seçimden daha çok seçmen sandığa gitmiştir. Bu çerçevede bir "siyasal değişim" umudunun ortaya konulduğunu tesbit etmek mümkündür. Ne var ki, Bibi'nin lideri olduğu Likud'un seçim öncesi anketlerde "ikinci" gösterilmesi dahi, siyasal denklemde bir değişiklik olasılığını dile getirmiyordu. Çünkü Bibi, ikinci olduğu seçimlerde de "Sağ Blok" kurarak, geniş katılımlı koalisyonlarla ülkeyi yönetmeye devam etti. Bibi, dünkü seçim sonrasında da "Ulusal Kamp" kazanmıştır diyerek, "Sağ Blok"un yineleneceğini vurguladı.
Bibi'nin partisi Likud, son seçimde, tahminleri aşarak, birinci parti konumuna yükseldi, 30 sandalye elde etti. Herzog liderliğindeki ve Livni'nin ortak olduğu, "İşçi Partisi-Hatnua" ittifakı ise, 24 sandalye ile yetindi. Seçimde bir başka işaret edici nokta ise, Birleşik Arap Listesi'nin 14 sandalye ile 3. parti konumunda olmasıdır. Olası koalisyonlarda Araplar'ı içerecek bir hükümet kurulması, bugünkü koşullarda uzak bir ihtimal sayılsa da, Bibi için artık İsrail parlamentosu (Knesset) içinde de güçlü bir Arap muhalefeti vardır. http://www.haaretz.com/news/israel-election-2015/1.647304
Birtakım Batılı medya organları, "Obama İsrail'de kaybetti" yorumları yapmıştır ancak söz konusu değerlendirmede, zamanlama hatası vardır. 2009'da Beyaz Saray'da işbaşı yapan Obama, aynı yılın Nisan ayından beri, Bibi'yle çalışmak durumunda kalmış, İsrail-Filistin sorununda, istediği adımları atamamıştır. Bibi'yle sürekli siyaseten çatışmış, Filistin müzakerelerini başlatamadan bitirmek zorunda kalmıştır. Zira Bibi, Batı Şeria'daki yerleşimleri durdurmamıştır. ABD-İsrail ilişkileri, Bibi döneminde, bir başka açıdan Obama yönetiminde, adeta bir "kış" yaşamıştır. Bibi'nin ABD'deki müttefiki ise ABD Kongresi'nin her iki kanadında çoğunluğu elinde tutan Cumhuriyetçi Parti'dir. Dolayısıyla, ABD-İsrail geriliminden çok, Obama-Netenyahu geriliminden söz etmek daha doğru olur.
2014 Kasımı'nda ABD Kongre ara seçimlerindeki Cumhuriyetçi zafer, Mart 2015'te İsrail'deki Likud ve Bibi zaferiyle adeta perçinlenmiştir. Obama eğer bir sürpriz olmazsa, görevi devredeceği 2017 başına dek, Bibi'yle çalışmak ya da çalışmamak durumundadır.
Peki, İsrail seçimlerinde, "değişmez siyasal liderliğin" simgesi haline gelen Bibi'nin "İsrail kralı" olması sözü, her ne kadar yakıştırma olsa da, siyaseten birtakım göndermeleri işaret etmekte midir? Bibi, seçimlere giderken son virajda, "İsrail'in başında bulunduğum sürece Filistin devleti olmayacaktır" demecini verdi. 29 Kasım 1947'de BM Genel Kurulu'nda kabul edilen 181 sayılı "taksim planı", 1967 savaşından sonra BM Güvenlik Konseyi'nde alınan 242 sayılı karar doğrultusunda Batı Şeria, Gazze Şeridi ve Golan Tepeleri'nin "işgal edilmiş topraklar" sayılması ve pek çok uluslararası hukuk belgesi, geçersiz mi kılınmaktadır? Filistinliler'e yönelik "devletsizlik" siyasetinin, fiili durumdan, resmiyete dökülmesi yaklaşımı, sorunları daha da çözümsüz hale getirmeyecek midir? Sina yarımadasından Lübnan sınırına kadar "güvensizlik kuşağı" içinde bulunan İsrail, güvenlikçi siyasalarla mı çıkış arayacaktır? Bu bakış, elbette Hamas'ı siyaseten güçlendirecek, Batı Şeria merkezli Filistin Özerk Yönetimi ve El Fetih'i zayıflatacaktır.
Bibi, Kudüs'ün statüsü dahil Filistin konusundaki "ödünsüz" politikasını, Batı Şeria yüzeyinde değil de, İsrail'in tarihi devletleri ve krallıkları ile açıklarsa, Judea ve Samaria'da zaten başka bir devletin var olamayacağını ileri sürecektir. İsrail'in iç güvenlik ekseninde, Kudüs-Tel Aviv-Hayfa arasındaki üçgen, bir İsrailli meslektaşımın ifadesiyle ülkedeki "Yahudi varlığının" sürmesi için stratejik bir öneme sahiptir. Bu bağlamda Batı Şeria'daki Yahudi yerleşimlerinin sürdürülmesi, tam da bu siyasetin uzantısıdır.
Filistin'e "devletsizlik" ve İran'a yönelik "şahin" politikalar, ABD-İran diyaloğunu engellemeye çalışan bir siyasal strateji, Bibi'yi nereye kadar taşır? IŞİD ve Suriye konusunda nasıl bir siyaset yapılandıracaktır? 2017'den sonra eli daha mı fazla rahatlar, "neo-con" politikalarla bölgede yeni "müdahale" senaryoları mı gündeme gelir? Tartışmak lazım. Türkiye-İsrail ilişkilerinde, her iki taraftaki "muhafazakar" yönetimlerin, ekonomide devam eden, siyasette gerilen ilişkileri tercih ettiği, net biçimde anlaşılabilmektedir.
Bibi, İsrail başbakanı mı yoksa İsrail kralı mı olmaya çalışacak? Modern dünyada başbakanlığı tercih etmesi ve "iki devletli çözüm" için yeni bir süreç başlatılması makul gözükse de, 21. yüzyılda otoriter, şahin ve muhafazakar liderler, daha çok prim yapmaktadır.
Yeni dönemden çok "yeniden" ısıtılan güvenlikçi-muhafazakar yaklaşımlar, kısa dönemde pek te umut vermemektedir.
 

3 Mart 2015 Salı

ABD VE İSRAİL "SAĞ"ININ KOALİSYONU...

Gerçekten de dünya politikasında ilginç gelişmeler yaşıyoruz. Yıllardan beri dilimize pelesenk ettiğimiz "ABD-İsrail" stratejik ortaklığı ve komplo teorileri, neredeyse dip bir noktaya ilerlemiş durumda gözüküyor. Oysa reel politiğin gözlüğünden bakıldığında, yaşananların bir devletler arası kriz olmaktan çok, iki hükümet arasındaki derin siyasal çelişkilerde düğümlendiğini işaret ediyor.
Post-modern siyaset, artık ülkelerin yurtdışındaki seçim kampanyalarının, sadece o ülkedeki yurttaşlarına yönelik değil, diğer ülkenin parlamentosunda konuşma yapmaya varması gibi ilginç bir yaklaşımı sergiliyor.  Günlerden beri, İsrail başbakanı Netenyahu'nun ABD Kongresi'nde yapacağı konuşma üzerine bir siyasal gerilim inşa edilmiş durumdaydı. İsrail'deki seçim kampanyasının bir bölümünü ABD'ye ayıran Netenyahu, ABD'deki Cumhuriyetçi Parti ile kurduğu siyasal müttefiklikle adeta Obama ve Beyaz Saray yönetimine karşı bir koalisyon sergiliyor. İsrail Sağı ve ABD Sağı arasındaki siyasal yakınlaşmada ortak hedef Obama ve Obama'nın Ortadoğu'daki siyasaları olarak göze çarpıyor.
Netenyahu ABD Kongresi'nden önce ABD'deki Yahudi Kongresi'nin en önemli örgütlerinden AIPAC'te  yaptığı konuşmada, Obama'ya karşı bir şov arayışı içinde olmadığını ifade ederken, İran'la ABD'nin yapacağı herhangi bir nükleer anlaşmanın, İsrail'i yok edecek bir sonuca ulaşacağını söyledi. ABD Başkanı Obama, Bibi'nin bu ziyaretinde kendisiyle görüşmeyeceğini açıklarken, ABD Dışişleri Bakanı Kerry, Bibi'nin Kongre'de konuşma yapacağı gün, 24 Mart'a kadar mühlet verilen süreçle bağlantılı olarak, Cenevre'de İran Dışişleri bakanı ile görüşeceğini duyurdu. (http://www.washingtonpost.com/blogs/post-politics/wp/2015/03/02/samantha-power-on-an-iran-nuclear-bomb-we-will-not-let-it-happen/?postshare=1771425332955361)
Obama ise, Bibi lakaplı İsrail başbakanının sözlerine şöyle yanıt verdi:  "Netenyahu'nun Kongre konuşması, nükleer silaha sahip olacak bir İran'ı engellememizi zorlaştırıyor. İsrail başbakanının nükleer İran'la ilgili endişelerini anlıyorum. Bu ziyaret, ABD-İsrail ilişkilerinde giderilemez zararlar oluşturmasa da, kendisinin ülkesindeki seçimlere günler kala, ABD Kongresi'e gelip konuşma yapması doğru değil..." (http://www.haaretz.com/news/diplomacy-defense/1.645058?utm_source=dlvr.it&utm_medium=twitter)
Netenyahu'nun ABD ziyareti, Netenyahu-Obama polemiğine dönüşürken, iki ülke arasındaki gerilim, iki devlet arasında bir yapısal krize dönüşür mü endişesi hakim. ABD açısından, Suriye'deki kaosta IŞİD'in öncelikli tehdit haline gelmesi, bölge ve ABD'nin çıkarlarına karşı bütüncül bir soruna dönüşmesi, ABD-İran arasında, dolaylı bir ortak bakışı geliştirdi. Bibi, ABD Kongresi'ndeki konuşmasında, "konu IŞİD-İran olunca, düşmanımın düşmanı benim dostumdur" anlayışının ön plana geçtiğini, oysa İran'ın terörü destekleyen bir ülke olduğunu vurguladı. İsrail başbakanı, İran'ın bölgedeki tehdit kapasitesinin yaşanan gelişmelerle arkaya itildiğini ima ederek, "Obama, İran'la bu kötü anlaşma yapılmazsa, nükleer İran'ın sözkonusu olacağını söylüyor, halbuki kötü anlaşmanın alternatifi daha iyi anlaşmadır" dedi. Netenyahu, ABD-İran arasındaki olası bir anlaşmanın, İran'ı nükleer bomba sahibi yapacağını ısrarla vurguladı, İran dini lideri Hamaney'i suçlayıcı ifadeler kullandı. 
( http://www.haaretz.com/news/diplomacy-defense/1.645178 )
Beyaz Saray'dan yapılan açıklamada ise, Obama'nın Netenyahu'nun Kongre konuşmasını izlemeyeceği, tam o sırada, Ukrayna konusuyla ilgili, Almanya, Fransa, Britanya, İtalya ve Polonya liderleriyle tele-konferans yapacağı duyuruldu.
Obama, Netenyahu'nun konuşmasının ardından yaptığı açıklamada, Netenyahu'nun İran'ın nükleer müzakereleri hakkında yeni bir seçenek önermediğini, mevcut söylemini tekrarladığını vurguladı.   (http://www.haaretz.com/news/diplomacy-defense/1.645189)
17 Mart 2015'teki İsrail seçimleri öncesinde yükselen Netenyahu-Obama tansiyonuna, bir de Kasım 2016'daki ABD Başkanlık seçimleri zemininde bakmak gerekiyor. Obama'nın üçüncü kez seçilme hakkı yok. Obama'ya muhalif Cumhuriyetçi çoğunluğun çağrısıyla ABD Kongresi'nde konuşma yapan Netenyahu, henüz başkan adayı belli olmayan Cumhuriyetçi Parti'nin önemli bir seçim kozuna dönüşmüş durumda.
Bu bilek güreşinin galibi ABD ve İsrail Sağı mı olacak, yoksa son dönemini yaşayan Obama'nın Demokrat Partisi, İsrail'deki merkez güçleri temsil eden Hatnua-İşçi Partisi ile, yeni bir başkan adayının dinamosu mu olacak? Burada avantajlı gözüken, iki ülkedeki Sağ güçler gibi görünse de, İran'la kalıcı bir anlaşma, IŞİD karşıtı geniş bir koalisyon, bölgeye ve yerküreye barış getirir mi?
Ütopyalar doğası gereği pek gerçekçi değil...