14 Aralık 2021 Salı

SİYASETTE ÜÇÜNCÜ YOLLAR ARARKEN...

Siyasetin oldukça sıkıştığı bir süreci yaşıyoruz. Bir yandan 20 yıla yaklaşan bir iktidar yıpranması, bir yandan da, farklı unsurları, ortak paydada bir araya getirmeye çalışan bir muhalefet  çabasını görüyoruz. Bunun kuşkusuz en önemli nedenleri arasında, 2017'deki referandumun ardından, 2018'de uygulamaya giren cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi yatmaktadır. 

Bu nedenselliği şöyle tarif edebiliriz. Cumhurbaşkanlığı seçiminin iki turlu olması, bir ittifak zorunluluğunu gündeme getirmektedir. Bireysel anlamda parlamenter sistemi benimsemekle birlikte, yöntemi ele aldığımızda, iki turlu sistemin temelinde, ilk turda değil, ikinci turda ittifak, somut ve olgusal bir nitelik taşımaktadır. İlk turda ittifak demek, "benzemezler ittifakı"nı gündeme getirmektedir. Üstelik, seçim dışı dönemde, kalıcı ittifak ortaya konulduğunda, bileşenler yıpranmakta, siyasetsizlik egemen olmaya başlamaktadır. İki turlu seçimin bu bağlamda en somut uygulandığı sistem, Fransa'daki yarı cumhurbaşkanlığı seçiminde anlamını bulmaktadır. 2017'de Fransa'da cumhurbaşkanlığı görevine seçilen Macron, ilk turda %25, ikinci turda neredeyse %65 oy alarak, Le Pen'e karşı seçim kazanmıştır. Siyaseten merkez olarak kendini niteleyen Macron, yeni bir partiyle Sosyalistler'i ve Sağ'daki Cumhuriyet için Birlik ittifakını geçmiştir. Geçmişte merkez sağ Chirac ta, Le Pen'e karşı, Sosyalistler'in oyunu ikinci turda toplamıştı. 

Türkiye'de kalıcı hale gelen Cumhur ve Millet ittifaklarında, Cumhur ittifakının adayı Cumhurbaşkanı Erdoğan olarak, neredeyse 2018'den  beri belliyken, muhalefetin içinde "ortak aday" mı, yoksa "farklı adaylar"la ikinci tura hazırlık  öngörülmektedir? En ilginç soru da, 2019'da yerel seçimlerde elde edilen sonuçlar zemininde, HDP'nin kendi konumunun ötesinde, resmen üyesi olmadığı muhalefet bloğunda, bir "özgül ağırlık" taşımaya başlaması ya da belirleyici bir tol üstlenmeyi talep etmesinde görülmektedir. 

Türkiye'de seçmen profilinin 1961 seçimlerinden beri %65-70 civarında milliyetçi-muhafazakar olduğu bir çerçevede, ana muhalefet açısından, "ittifak öncüsü" olmak, gün geçtikçe  İyi Parti'nin artan oy oranıyla, HDP parantezi dahil, soru işaretlerini kendi içinde arttırmaktadır.

Cumhur İttifakı açısından, artan ekonomik zorluklar, uzun süren iktidar yıpranması bir dezavantaj haline dönüşmektedir. Ya yeni bir hikaye yaratacak, ya da siyaseten risk altına girecektir. İktidar ittifakı, bir bütünleşmeden ziyade, bakanlık paylaşımının olmadığı koalisyona dönüşmektedir. Muhalefette ise İyi Parti'nin konumu, belirleyici olacaktır.

Siyasal iletişimde, sadece iki unsurla, mesela iki ittifakla siyasal rekabeti tanımlamak, seçmeni alakart değil, tabldota mahkum eden bir indirgemeciliği anımsatmaktadır. 

DSP lideri Ecevit, demokratik siyasetin "tek yollar"a kapalı olduğunu ifade ederdi. Dolayısı ile, bir önceki yazımızda söylediğimiz gibi, siyasette "üçüncü yollar"a gereksinim var. Siyasal-toplumsal koşullar bunu elbette çıkarır, siyaset kendi içinde bu seçeneği üretir. Ama bu gidişle, iki seçim (2023 dahil) beklemek gerekecek..

10 Aralık 2021 Cuma

SEÇİMLERE 18 AY KALA..


 Dünyanın en güzel ülkelerinden biri olan, 2230 yıllık Türk devlet geleneğinin devamı, büyük Atatürk'ün mirası laik, demokratik sosyal, hukuk devleti Türkiye Cumhuriyeti, aynı zamanda siyasal, sosyal yaşam mücadelesi en güç coğrafyalarından birini ifade ediyor. Coğrafyalar dememin sebebi, sadece Misak-ı Milli zemininde değil, özellikle Soğuk Savaş sonrası, mevcut potansiyelin ortaya daha da fazla öne çıkmasıyla; Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu ve elbette Türk dünyası ile, içte ve dışta ciddi anlamda bir zenginliğin ortaya çıkmasıdır. Bu da büyük devlet olmanın en yaşamsal zorluklarından birini ortaya koyuyor. 

Akademik mesleğimiz gereği, kendi düşüncelerimizi, medya ve sosyal medyada dillendirirken, günlük politikaya girmemeye çalışıyoruz. Buna uymayan, seçim öncesi, bulunduğu politik kampta, daha fazla alkış almak için, çığırtkanlığa varacak düzeyde, polemiklere ve hakaretamiz söylemlere varan meslektaşlarımızı, gazetecileri ve kerameti kendinden menkul uzmanları görüyoruz. Bu arada, kutuplaşmanın etkisiyle, bulunduğumuz kanallara göre, bizleri kategorize etmeye çalışan, içinde yer aldıkları siyasal yapıların savrulma ve mutasyonlarını göz ardı ederek, grup psikolojisiyle, seferber olanları da elbette kişisel dostlukların varlığı/yokluğu hanesine kaydediyoruz.

Haziran 2023 cumhurbaşkanlığı ve milletvekili genel seçimlerine 18 ay kalsa da, artık Türkiye, eski siyasetçilerin deyimiyle, seçim sath-ı mailine girmiştir. İki kutuplu ve iki ittifaklı, siyasal iletişimdeki karşılığıyla, indirgemeci bir siyasal rekabetin, Türkiye'nin gerçeklerine uymadığı bir gerçektir. Olmadık ittifaklar belirdikçe, bu dediğimiz daha iyi anlaşılabilir. 

Kısa vadede, sistem değişikliği zor gözükmektedir. Tercihim "güçlendirilmiş" başlığında değil, gerçekten bir parlamenter sistem olsa da, realist düzeyde, 360 sandalyeye ulaşacak bir siyasal çoğunluk, 18 ayda ortaya çıkmayacaktır. Hiç olmazsa, senatonun kurulduğu, dengeleme-denetleme yüzeyinde bir oydaşmanın, siyasetin farklı zeminlerinde bir uzlaşmayla mümkün olabileceğini düşünüyorum. Bu çerçevede zor olsa da, imkansız değildir. 

İlk aşamada altını çizeceklerim şunlardır: 

1- Kişisel anlamda tarafımız Cumhuriyet taraftarlığı, Atatürk'ün kurduğu laik, demokratik sistem yüzeyinde, yine Atatürk'ün ideolojisi olan Türk Milliyetçiliği'nde tezahür etmektedir. Bu tarih, 2230 yıllık bir kadim gelenektir, bilinmiyorsa, öğrenilmesi gerekir. Atatürk, " Türk hürriyetsiz olmaz", demiştir, Türk devletsiz olmaz, Mete Han'dan, Attila'ya, Fatih Sultan Mehmet'e, Atatürk'e uzanan KIZIL ELMA, dünya döndükçe var olacak bir hedef ve bayraktır..  

2- Bölücü siyaset asla siyasette yerel ve genel düzeyde meşrulaştırılamaz. 

3- İttifak siyaseti, bugünkü sistemin yansımasıdır. Mutlaka, üçüncü yollar vardır, siyaset bunu ortaya koyar. 

4- Devletin temel politikalarına muhalefet edilmez; yakın tarihte Kıbrıs dahil olmak üzere hükümetler farklı siyasal tercihlerine karşın, devlet politikasında süreklilik arz etmiştir. Bugün Doğu Akdeniz'den Kafkasya^ve Afrika'ya uzanan, Kıbrıs dahil, dış politika bekadır, İsmet Paşa'nın dediği gibi, bu bekaya alaysı bakmanın karşılığı, "Vatan pahasına siyaset olmaz" vecizesinde karşılık bulmaktadır. 

5- İkinci Cumhuriyetçi, fetöcü unsurlar, siyaseten geçmişte kim yanlış yapmıştı suçlamasının bahanesiyle, siyasete taşınamaz, elbette siyasetin tüm tarafları bu konuyla ilgili hesap vermelidir, bugün de söz konusu unsurlarla birlikte yer alarak, kimse Atatürk'ün gölgesine sığınamaz. 

6- Bugünkü zeminde, uzun yıllardır süren bir iktidar yıpranması tartışılmaktadır. Tartışmanın yeri siyasettir, sokak değildir, siyaseten ülkemize yönelik suikastlerin en son örneği , 15 Temmuz kalkışmasında gözlemlenmiştir. Devlet geleneğimiz, Cumhuriyet ve demokrasi birikimimizle, itidalle, siyaseten devam ya da değişim gündeme gelecektir. Türkiye ciddi bir devlettir, bizce uzun bir siyasal kampanya dönemi başlamıştır. 

7- 18 aylık seçim kampanyalarında, edep, adap ve demokratik olgunlukla, tüm taraflar hareket etmelidir.  Siyasal kadrolar geçici, DEVLET kalıcıdır. Aslolan TÜRK MİLLETİ, milleti de yaşatan DEVLET'tir. 

8- Atatürk'ün düşüncelerine laf edemeyenler, zaman zaman tarafsızlığımızı -ki hiç bir birey tarafsız değildir- (tarafımızı yazıda ifade ettik) kaybettiğimizi dile getirerek, o düşüncelere karşı duruşlarını, ortaya koymaktadırlar. Atatürk'ü anlayın, aydınlanmacı, Cumhuriyetçi, Türk Milliyetçiliği kimliğini, halkçı, anti-emperyalist bakış açısını, içinize sindirin, sindiremiyorsanız, onun tarihsel kişiliği altında, başka ideolojilere sığınmayın. 

9- Bundan sonra, iç politikada, daha net tahliller yapacağım. Bekleyin...