8 Haziran 2015 Pazartesi

"STRATEJİK TERCİH"LE "STRATEJİK DÜŞÜŞ"...

7 Haziran 2015 genel seçimleri, 2002'den beri ülkemizde süregelen siyasal hegemon zeminde ciddi bir erozyon yarattı. Aslında Ilımlı İslam söylemiyle, laboratuvar koşullarında tasarlanan iktidar partisinin, sınıfsal, küresel ve kültürel açıdan 'tarihsel blok" kurma yeteneğinden uzakta olduğunu, eklektik bir düzlemde kaldığını ifade etmiştim. Bu bağlamda seçim öncesinde ele aldığım son yazıda, sonuçlarla ilgili olasılıkların üzerinde detayıyla durmuştum.
( 2015 Genel Seçimlerinde Stratejik tercih,  http://deniztansi.blogspot.com.tr/2015/06/2015-genel-secimlerinde-stratejik-tercih.html )
Son yazımda, değerlendirmemin devamının seçimin akabinde olacağını duyurmuştum. Bu çerçevede, iki başlık yüzeyinde konuyu ele alacağım.
Birincisi, siyaseten kullandığım "koridor metaforu"yla ilgilidir. Bu çerçevede, CHP-MHP bandındaki siyasal-toplumsal potansiyeli, "koridor" olarak nitelemiştim. Şehirler arası otobüslerde, "pencere yanı" ve "koridor" tercihlerimizi anımsayalım. CHP-MHP "koridor"da, siyaseten sıkışmış bir izlemim verirken, seçimde "pencere kenarı"nda oturanlar, AKP-HDP olarak gözükmektedir. Seçim adeta, iki parti arasında geçmiştir. HDP'nin %13'ü aşan oyları, AKP'nin hegemon söylemine ve iktidarına karşı, sadece Sol çevrelerin değil, yıllardır AKP'ye oy veren "muhafazakar Kürt seçmeni"nin de tepkisini dile getirmektedir. Konu eğer "kimlik"le açıklanırsa, o zaman "dinsel kimlik" konumunu korumakla birlikte, "etnik kimlik" mi ağır bastı denilecektir? Bu bir döngüyü işaret etmektedir.
Analizimdeki ikinci başlık ta, tam bu bağlamda gündeme gelmektedir. Seçim öncesinde, mevcut siyasal spektrumda, "oyunu değiştiren" bir siyasal aktöre gereksinim duyulduğunu belirtmiştim. İşte HDP, tam da bu rolü üstlendi. Ülkedeki "ezilmişlerin", "ötekileştirilmişlerin" sesi olma savı, genel başkanı Demirtaş'ın genç, esprili, eleştirel ve öfkeli olmayan yüzü bu arayışa yanıt verdi. Dolayısıyla, siyasette seçenek, "pencere kenarı"ndan çıktı. Pencere kenarındaki simetrik rakip AKP ise, 8 Haziran sabahı, başbakan yardımcısı Akdoğan'ın öfkeli ses tonuyla, "HDP çözüm sürecinin artık ancak filmini yapar" diyerek, hala seçim sonuçlarının ısrarla mesajını almak istemediklerini teyit etti. Buna benzer tavır, AKP Genel Başkanı ve Başbakan Davutoğlu'nun, Balkanlar ve Ortadoğu'ya uzanan, ancak Büyükşehir Belediyesi işçilerinin toplandığı alanda, ayakları Ankara'ya basmayan "zorlama balkon konuşması"nda görüldü. Zannederim, bu konudaki şaşkınlığı en iyi ifade eden, bir başka başbakan yardımcısı ve 3. dönemi dolan Bülent Arınç'ın yüz ifadesine yansıyan duygularıydı. AKP, kendi siyasal lugatında yer almayan, "uzlaşma" ve "barış" sözcüklerine yanaşacak mı? Bu zor görünse de, olası bir erken seçimde, mevcut oyunu korumakta zorlanacağı, hatta "HDP karşıtı" söylemiyle, HDP'ye "Syriza etkisi" yaratacağı görüntüsü, işaret edici olarak durmaktadır.
"Koridor"a gelince... AKP-HDP'nin simetrik rekabetinde, ortak gözüken bakış açısı, ulus-devlete karşı mesafeli bakışlarını, kurucu değerlerle sorunlu olan altyapılarını ortaya koymaktadır. AKP, 2002'de klasik İslamcılık'ı "Milli Görüş gömleğini çıkardık" diyerek aşmış, çöken Merkez Sağ'ın oylarını kendi içine çekmişti. HDP ise terör geçmişine dayanan "siyasal Kürtçülük"ü, 2015 seçiminde "Türkiyelileşerek", Batı'dan, kendilerine oy vermeyen kesimlerden oy alarak, aşmaya başlamış mıdır? Bu soruya yanıt vermek için henüz erken olmakla birlikte, HDP'nin İstanbul ve İzmir'de aldığı oylar, barajı aşmasına önemli bir ivme kazandırmıştır. Bu bağlamda, yurtdışı oylarında da HDP'nin ikinci olduğunu kaydetmekte yarar vardır.
"Koridor"a bür türlü gelemedik ancak "koridor"da oyu yükselen parti MHP, oyunu koruyan parti de CHP'dir. İlk günden "koalisyonlar"a kapıyı kapayan, AKP ve CHP'yi "HDP'yle kategorize eden parti MHP'dir. 2013'te medyaya yansıyan Oslo görüşmeleri ve İmralı müzakereleri ile sadece HDP'yi değil, PKK'yı da kamoyu gündemine getiren, Öcalan'ı "İmralı" ismiyle adeta meşrulaştıran iktidar partisi, şimdi de "HDP karşıtlığı"na odaklanmaktadır. Bu zeminde ise, kaybettiği muhafazakar Kürt oylarını, "milliyetçi Türk oyları"yla telafi edebilmiş midir? Ya da edebilecek midir? Artık çok geç. O kompartman zaten doluydu, şimdi de MHP açısından pekişti. İslamcı, Türkçü ve Kürtçü kimlik partileri yüzeyinde, ulus-devleti kuran, "Atatürk'ün partisi", 1960'larda sosyal demokrat/demokratik sol özellikler kazanan CHP'nin konumu ne olacaktır? "Koridor"da daha da sıkışacak mı, yoksa yeni bir çıkış yakalayacak mı?
Olası erken seçim ve hükümet kurma heyecanı arasında, "küçük olsun benim olsun" arayışıyla araya sıkışan "kurultay takvimi"ndeki öncelikler, "mahalle kongreleri"nde yaşanacak heyecan, ne zaman sokağa yansır ve çözüm "neoliberalizm"de aranmazsa, o zaman bir şeylerden söz edebiliriz.
AKP mevcut tavrını sürdürdükçe, ekonomide ve toplumsal olaylarda gerginlik arttıkça, siyasetin iki kazananı, HDP ve MHP olacaktır. Her iki parti de, var olan siyasal spektrumu alt üst edebilecek bir aşamaya gelebilecektir.
Demedi demeyin...