15 Temmuz 2012 Pazar

ERDOĞAN SONRASI...

Başbakan Erdoğan, "gündemi belirleme" konusunda gerçekten de çok ilginç bir strateji izliyor. 2.5 ay sonraki, AKP Büyük Kongresi için, "Genel başkanlığa 4. ve son kez adayım" demesi, öncelikle 17-18 Temmuz 2012'de Ankara'da yapılacak CHP 34. Olağan Kurultayı'nın "konuşulmasını" azaltmak için bir hamle olarak görülebilir.
Öte yandan, siyaseten "rehavet" sayılan yaz aylarında, her ne kadar "dış politika" gündemi yoğunluğunu koruyorsa da, "iç politikada" önemli bir çıkış yapmak, sonbahara kadar, "adından söz ettirmek" açısından da kayda değer bir görüntüyü ortaya koymaktadır.
Son günlerdeki siyasal ataklarla Erdoğan, Çankaya'ya "MC ittifakı"nın bir yenisini hazırlamak üzeredir. Eski Ülkücü hükümlülerin tahliyesi, Numan Kurtulmuş'un Eylül 2012 Kongresi'nde AKP'de "görev üstlenmeye" hazırlanması, DP eski genel başkanı Süleyman Soylu'nun AKP yolunda ilerlemesi, AKP'yi aşan, Erdoğan'ın liderliğinde bir Sağ Blok tasarımını çağrıştırmaktadır.
Erdoğan, "başkanlık" ya da "yarı başkanlık" konusunda yaptığı sondajlarda henüz istediği reaksiyonları alabilmiş değil. Bununla birlikte, AKP'de "Erdoğan sonrası" sendromunun yaşanmasını istemiyor. Bu yüzden, AKP tüzüğündeki 3. dönem kısıtlamasını, "yeni kadrolar"ın önünü açmak adına kullanıyor. Bir yandan da, "partinin eskileri"nin "hizipleşmesi"ni engellemek istiyor. Zira Çankaya'ya çıktıktan sonra, Özal ve Demirel'in "siyasal yalnızlık" akibetini yaşamak istemiyor.
AKP lideri, "3. dönem kısıtlaması"na uğrama durumunda olanların "bir dönem ara vererek" siyasete devam edebileceklerini söyleyerek, "partideki küskünleri" şimdiden teskin etmeye çalışıyor.
Peki siyaset bu kadar "mühendislik" kaldırır mı? Tüm bu strateji ve planlar, Türk siyasal yaşamının bir "asimetrik denge" üzerinde devamından kaynaklanmaktadır. İktidar partisinin, her bir seçimde "oyunu arttırması", "3. dönemden" sonra, "4. dönemin" de kolaylıkla geleceğini kadro ve tabanına hissettirmektedir. Ancak bu "tatlı rüya"da, "tılsımlı formül" olarak, "Erdoğan'ın karizmatik liderliği" görülmektedir. "Erdoğan sonrası AKP"nin, iktidardan uzaklaşması, " Özalsız ANAP" ve "Demirelsiz DYP" senaryolarını akıllara getirmektedir. İronik olarak, yıllar sonra iki parti "DP çatısı" altında birleşti ama DP'nin esamesi okunuyor mu? Bu ayrı bir konu..
Türk siyasetindeki "asimetrik denge"nin, yani hegemonik iktidar denkleminin "simetrik denge"ye dönüşmesi, CHP'nin AKP'yi sandıkta yenerek, "iktidar olacağı"nın "güçlü bir beklenti" haline gelmesiyle olasıdır. Verili zeminde, bu tür bir siyasal dönüşüm zor gibi gözükse de, "otoriter siyasetin", "demokratik rekabete" evrilmesi açısından yaşamsal bir önem taşımaktadır.
Erdoğan, eğer koşullar bugünkü gibi sürerse, 2014'ten sonra da, AKP'de kendisine "ortak" istememektedir. Yeni kadroların varlığı tamamen bununla bağlantılıdır. Numan Kurtulmuş'un "olası başbakanlığı", AKP kulislerinde reddedilse de, "yeni kadrolar"ın siyasal deneyimsizliği ve parti içindeki "hizipleşme"nin geriletilmesi bağlamında bir değer taşımaktadır.
Anlaşılan odur ki sadece AKP'nin değil, muhalefetin de "Erdoğan sonrası"nı iyi analiz etmesi gerekmektedir. Yoksa AKP iktidarı, Çankaya'daki "müstakbel karizmatik lideri"yle uzun yıllar sürer, asimetrik denge, "tek taraflı" bir siyasal yapılanmayla kaim olur...