Terör hiç kuşkusuz, dünyadaki en insanlık dışı, en kural tanımayan mücadele yöntemlerinden biri. "Hafıza-i beşer nisyan ile maluldur" sözünden de anlaşılacağı gibi, toplumsal-siyasal kültürümüzdeki bellek o kadar da kuvvetli değildir.
2012 sonbaharından itibaren, kamuoyuyla paylaşılmaya başlanan, PKK terör örgütü başı Öcalan'la süren "resmi diyalog", en azından 2013 başından beri, siyasal iktidar tarafından artık saklanmıyor. İşin geldiği nokta çok ta "oximoron" bir çerçevede ilerliyor. 12 Eylül 2010'da "yetmez ama evet" propagandası yapan, sonradan liberal geçinen yazar-çizer tayfası, şimdi de otoriter bir başkanlık sistemi ve etnik özerklik nikahında buluşmuş gözüküyorlar.
Örgütün başka bir elebaşısı Karayılan ise, 25 Nisan 2013'te Kandil'den yaptığı açıklamada, "çözüm süreci" adı verilen çerçevede, siyasal iktidarın düştüğü açmazı sergilemekle kalmadı aynı zamanda mevcut bilinmezlerin topoğrafyasını da çizdi.
Ne dedi Karayılan? Öncelikle PKK terör örgütünün Türkiye'den çekilmesini "silahlı bir çekilme"yle açıkladı. Bu bir anlamda örgütün, Irak anayasasına göre, "Kürdistan Bölgesel Yönetimi" olarak anılan bölgeye "silahlı çekilmesi"nin sağlanarak, Türkiye'den bekledikleri taleplerin yerine getirilmesi için "silah kozu"nu koruyacakları anlaşıldı.
Peki nedir talepler? Anayasanın değiştirilerek, modern dünyanın "ulus-devlet" olmayan tek unsuru haline gelmek. Bir bakıma federal devletler ABD ve Almanya dahil, Batı sistemi ulus-devlete göre yapılanmışken, Türkiye'nin kendi adından ve sosyolojik bağlamda siyasal ulus kavramından da vazgeçerek, "globaliter devlet"/"devletçik" olmasını andıran bir "meydan okuma" ile karşı karşıyayız. Karayılan, siyasal ulustan vazgeçerek, etnik anlamda Kürt kimliğinin anayasaya yazılmasını istiyor. Diğer kimliklerin şansı yok, zira silahları yok?
Ancak bu anlamda bir yapısal değişiklik Karayılan'a yetmiyor. Öcalan dahil PKK militanlarının salıverilmesini istiyor. Gerek siyasal iktidar, gerekse de örgütün temsilcileri "genel af" çıkmayacak diyorlar. Doğrudur, zira PKK'ya göre kendileri "suçlu" olmadığı için, Avrupa Konseyi'nin adlandırmasıyla "PKK militanları", "Kürt aktivistleri" sayıldığından, Cenevre antlaşmasının hükümlerinin uygulanması gündeme geliyor.
En acımasız yöntemlerden biri olsa da terör, siyasal hedeflere ulaşmak için kullanılan yöntemlerden biri,
2013 başından beri, Türkiye'nin "bölücü terör"ün hızlı siyasallaşmasıyla ezberinin bozlulduğu ortada. Oysa Öcalan'ın Türkiye'ye teslim edildiği 1999'dan beri "fiili siyasallaşma" gündeme geliyor.
Bu zor süreçte, üniversitelerimiz de karışıyor, toplumsal dalgalanma oralara yansıyor. Siyasal iktidarın "akilleri" ise, toplumsal kalkışmadan korkarak işlerini iptal ediyorlar ya da erteliyorlar.
ABD'nin Barzani'yi Türkiye'yle entegrasyona sokma çabası pahalıya patlar mı?
Bekleyip göreceğiz...