Uzun zamandır bu konuda bir değerlendirme yapmamaya gayret ediyorum. Zira yapılan tartışmaların, reel siyasetle bir ilintisi olmadığından dolayı, kitle iletişim araçları ve iktidar partisinin etiketlemelerini, parti içinde "kanat" sayan bir algıyı anlamaya çalışıyorum ama a-n-l-a-y-a-m-ı-y-o-r-u-m...
Malum "ulusalcılık", "yenilikçilik" gibi, iktidar antetli yaftaları, kolaylıkla benimseyen şaşkınlığı ifade etmeye çalışıyorum. CHP program ve tüzüğünü okuyanlar, aslında sözkonusu adlandırmaların, ne kadar yapay, ne kadar yaşamda karşılığı olmayan bir durumda olunduğunu tekrar tekrar farkedebilirler.
Gelgelelim, parti içinde yönetim değişikliği gerçekleştikten sonra ve bu bağlamda parti içi tartışmaların daha rahat yapılabildiği bir ortamda, SOSYAL DEMOKRAT düşünce zenginliğinin yansımasından ziyade, başka etiketlerle konuşmak, yine siyasal iktidarın gündemini, bu sefer parti içindeki konum almalarla yinelemek, gerçekten de hayal kırıklığı yaratan cinsten.
CHP'nin Atatürk'ten gelen kurucu kimliği ve 1960'larda, ikinci sanayileşme döneminin getirdiği toplumsal dönüşümde edindiği "Demokratik Sol" siyasal kimlik, yoğun tartışmalar ve parti içi mücadeleler sonucu tarihsel ve siyasal bir sentezle birleştirilmişti.
Bu noktada, ORTANIN SOLU hareketinin lideri Ecevit, değişik zaman dilimlerinde yaptığı açıklamalarda, Türkiye'deki "Demokratik Sol" siyasal hareketin, SOSYAL DEMOKRASİ'nin kurumsallaştığı İskandinav ülkeleri başta olmak üzere, Avrupa'daki SOSYAL DEMOKRAT/DEMOKRATİK SOSYALİST siyasal kimliklerden esinlendiğini ifade etti.
CHP'nin kapatıldığı 12 Eylül ikliminde kurulan siyasal partiler SOSYAL DEMOKRAT siyasal kimliği benimseme konusunda yadırganmadı. Ecevit ise Türkiye bazında SOSYAL DEMOKRASİ-DEMOKRATİK SOL farklılığını, CHP'den ayrı bir siyasal kimliği kabul ettirmek için kullandı.
CHP'nin yeniden açılması, SHP'yle birleşme, birleşik CHP derken, Atatürk'ün "kurucu" ve "inşa edici" iradesi, devlet kuran anlayışı, AYDINLANMACI felsefesi ile SOSYAL DEMOKRASİ'nin evrensel ilkeleri, CHP'nin içinde meczedildi.
Ulusalcılık başlığının isim babası aslında Bülent Ecevit'tir. Ecevit'in öz Türkçe'ye olan yatkınlığı, milliyetçilik kavramını önceleri Ulusçuluk olarak nitelendirirken, sonraları İngilizce'sinin tam karşılığı olarak Ulusalcılık'ı tercih etti. Ecevit'in bu kullanımı bir rastlantı olmaktan çok, siyasal açıdan kendince bilinçli bir tercihti. SHP-DSP, daha sonra CHP-DSP ayrımında, bu sefer "evrensel sol"a karşı "ulusal sol" "ulusalcı sol" kavramlarını "farklı olma" bağlamında ele aldı. Halbuki Sol zaten evrensel bir kavramdı. Ulusallık ta, Atatürk milliyetçiliği çerçevesinde "yurtseverlik" bağlamında kullanıldığı için, CHP'nin tarihsel ve siyasal kimliği içinde, "tarihi bir sentez"e oturtulmuştu.
Ulusallık kavramını yadsıyanlar ise, sadece evrensel referanslarla, CHP'nin Türkiye'deki siyasal gelişim ve değişimini, Türkiye gerçeklerini yok sayarak, bir yere kadar gittiler, sonra da tıkandılar.
Ulusalcılık kavramına; Kemalizm kavramına sonraki aşamalarda herkesten çok sahip çıkan siyasal yapılar daha fazla sarıldılar, bu arada Ecevit'in "isim babalığı" unutuldu.
CHP'de 2010 sonrasında, sözkonusu "ayrım" varmış gibi bir hava yaratılması, "zamanın ruhu"nun hegemonik bir bağlamda, CHP'yi "kendi ürettiği" terimlerle tartıştırma gayretinden kaynaklanmaktadır.
Atatürk milliyetçiliği zemininde yurtseverliğe dayalı bir anlayış, AYDINLANMACI köklerle, SOSYAL DEMOKRASİ'nin evrensel ilkeleriyle ve Türkiye pratiğiyle bir bütünlük teşkil etmektedir.
CHP'ye değişik siyasal adreslerden katılımların olması bir zafiyet değildir ama gelenler eski siyasal referanslarını CHP'ye dayatma çabası içinde olmamalıdır.
CHP'de elbet kanatlar olacaktır. Daha merkezde, daha Sol'da arayışlar kendini ifade edecek, partinin siyasal bütünlüğü içinde, parti içi demokrasi yöntemleriyle hakça bir rekabet içinde olacaklar, ancak sonuçta ülkenin ve Parti'nin yararı ön planda olacaktır.
Siyasal iktidarın "çözüm süreci" adını verdiği, içi doldurulmamış, Öcalan'la müzakere, Akil'lerle psikolojik harekat arayışı, CHP içinde bir ayrışma konusu olmamalıdır. Ana muhalefet, neden siyasal iktidarın payandası olsun ki... Kürt sorununda, SHP döneminden beri, konunun kimlik ve feodallik boyutuna dikkat çeken, haksız suçlamalarla kamuoyu gözünde suçlanan, CHP geleneği olmuştur. Şimdi de, bu sorunun çözülmesine karşıymış gibi bir hava yaratılıyor.
SOSYAL DEMOKRASİ, kendi anlayışı çerçevesinde ÖNCE İNSAN der.
Tanzimat dönemini yaşamadığımıza göre, gelenekçi/yenilikçi gibi bir zorlama ayrıma girmektense, Sol siyasal kimliğin içindeki arayışlar, gerçek anlamda "kanat" politikasını ortaya koyacaktır. Yoksa muhafazakar medya, CHP'nin gündemini daha uzun süreler tayin etme hevesi içine girer.
Unutmayın. ÖNCE İNSAN...