1 Mayıs İşçi Bayramı kutlu olsun.
Ne yazık ki, 1 Mayıs 2013, daha önce yaşanan benzerlerini tekrar eder bir tarzda, yine kolluk kuvvetlerinin göstericilere orantısız müdahaleleri, İstanbul'un fiili sokağa çıkma yasağına uğraması, yurttaşların anayasal seyahat etme özgürlüğünün engellenmesi, biber gazı ve tazyikli suyla kayda geçti. Önemli bir gösterge olması bağlamında, ana muhalefet partisi CHP kortejinin ve yöneticilerinin de bu şiddetten payını alması dikkat çekti.
Burada vurgulayacağım nokta, 2014'te "başkanlık sistemi"ne geçiş öncesi, otoriterliğin hegemonik bir zeminde yaşama geçmesi değil sadece. Sözkonusu durumla bağlantılı olarak, ısrarla görmezden gelinen bir "liberal-ikinci cumhuriyetçi" çabanın, tarihteki yerini nasıl alacağıyla ilgili bir değerlendirme yapmaya çalışacağım.
Çok değil, bundan bir sene öncesine gidelim. 1 Mayıs 2012'de, kamuoyuna verilen mesaj, siyasal iktidarın, 1 Mayıs'ı "resmi bayram" ilan etmesi ve Taksim'e 1 Mayıs'ı açmasıyla, "ileri demokrasi"nin geldiği nokta, vesayet rejiminin ortadan kalkması vs. gibi çok umutvar sözlerle betimlendi. 12 Eylül 2010'da "yetmez ama evet" propagandası da, siyasal iktidarın "eski mağdur" olarak, demokrasinin önünü açtığı, sivil ve askeri bürokratik vasiliği tasfiye ettiği ile ilgiliydi. Burada elbette "Cumhuriyet"in kurucu değerleri ve bizzat kendisi medyada hedef alındı.
1 Mayıs 2012 sonrasında, Ulusal Bayramlar'ın "ritüelik" niteliklerinin ortadan kaldırılmasının yanısıra, 21 Mart 2013'te Nevruz, "çözüm süreci"nin? etkisiyle, "Apo'nun mesajları"yla Diyarbakır Meydanı'nda kutlandı. Yeni otoriter-hegemonik dönemin üvey evlatları olan "sözde liberal-ikinci cumhuriyetçiler"in bir bölümü "akil adam" olma "mertebesi"ne ulaşırken, 21 Mart'tan 1 Mayıs'a gelemediler, "kuzuların sessizliği"ne gömüldüler.
İktidar milletvekili Bahçekapılı, muhalefet milletvekillerine "Türkiye'de artık sizin gibilere yer yok" derken, BDP'yi istisna olarak bıraktıysa, AKP-BDP eksenli yeni bir siyasal alan mı inşa edilmektedir? İslamcı-Kürtçü bir tahteravalli üzerinden gidildiğinde, Türkiye'deki Kürtler'in PKK-BDP çizgisinden ziyade Hizbullah-Hüdapar çizgisine kayacakları hesabı, "İslam kardeşliği" üzerine bir "çözüm seçeneği"ni gündeme getirir mi? Bu seçenek, "otoriter başkanlık" sistemine, rahatlıkla razı olur mu?
"Nevruz'a evet, 1 Mayıs'a hayır" diyen yaklaşım, Hüdapar'da karşılığını kolaylıkla bulabilir.
"Solsuz bir Türkiye" başlığında, otoriter-muhafazakar bir başkanlık sistemi arayışında, 1 Mayıs ve 1 Mayıs'lara yer yok elbette.
Kimlik siyaseti var, sınıf siyaseti yok bu yüzeyde.
Halbuki, sınıfsal, kimliksel, cinsel, tüm özgürlük arayışlarının temelinde Sol'un özgürlükçü anlayışı ve mücadelesi var.
Demokrasi mücadelesi, tam da 1 Mayıs ikliminde başlayacak.
CHP'nin 1 Mayıs'ta hedef alınması, bir rastlantı değil. Demokrasi mücadelesinin "amiral gemisi" CHP, Cumhuriyet'i korurken, Demokrasi'nin, Sosyal Demokrasi'nin bayrağını yükseltmek durumunda.
1 Mayıs burada bir sonuç değil, başlangıçtır...