Terör örgütü PKK, Ortadoğu'da değişen dengelerden faydalanarak, hem Türkiye'yi hem zaafa uğratmak, hem de parçalanan haritalar arasında kendisine "kalıcı kazanımlar" elde etme peşinde koşuyor.
Aralık 2011'de ABD Irak'tan resmen çekildikten sonra PKK'nın en büyük endişesi Barzani-Türkiye arasında, ABD patronajında varılacak bir uzlaşma çerçevesinde dışlanmak ve dayatılacak "yol haritaları"na boyun eğmek zorunda kalmaktı.
PKK'nın imdadına Suriye'deki kaos yetişti. Mart 2011'de sözde Arap Baharı ikliminde başlayan, 2012 yazında "gecikmiş Arap Baharı"na dönüşen Suriye'de Esad rejimi, zor duruma düşünce, özellikle Kobani-Kamışlı bölgesini PKK'nın gölgesindeki PYD'nin yönetimine bırakma taktiği uygulayarak, terör örgütüne "alan hakimiyeti" bırakacak bir zemin hazırladı.
PKK, İran'daki PJAK ve Suriye'deki PYD aracılığıyla "uluslararası aktör" rolüne soyunmaya başladı. Her ne kadar Irak anayasasına göre Kürdistan Bölgesel Yönetimi ve başındaki Barzani PKK'ya karşı olsa da, Kandil'deki "karargah"ı dağıtmadı. Üstelik Türkiye'ye karşı "koz" olarak kullanmayı da ihmal etmedi.
PKK, her yaz terörün dozunu arttırma stratejisini, 2010'dan beri "geometrik" olarak arttırmaya başladı. 2012 yazında ise, Suriye'deki otorite boşluğu, PKK'ya adeta "altın bir fırsat" sundu. Nasıl zamanında Irak'taki "otorite boşluğu", PKK'ya geniş avantajlar ve "derin yapılanma" olanağı sunduysa , Suriye'deki boşluk bu süreci adeta pekiştirdi.
Ancak PKK artık daha tehlikeli bir oyunun peşinde. Suriye ve Irak'taki bölünme ve asimetrik yapılanmalardan cesaret alan PKK, Türkiye'de "etnik bir kavga" yaratmaya çalışıyor. Öte yandan da Şemdinli vakasında görüldüğü gibi, belli bir alanda, "yoğun hakimiyet" sağlama peşinde. 1992'de Şırnak'ta oynanan oyun, 2012'de 20 yıl sonra tekrar sahneye konuyor. İran'la yaşanan gerginlik, Şemdinli'de konuşlanma iddiasında olan örgüte, adeta "açık kalan arka kapı" misali, militan desteği sağlıyor.
Suriye-Irak-İran hattındaki değişen siyasal ortam, PKK'ya "topyekün saldırı" cesaretini veriyor.
9 Ağustos 2012'de, İzmir Foça'da "deniz komandoları" üssüne giden yola döşenen mayınlar ve mayınların askeri aracımız geçerken patlatılması, iki boyutlu bir mesajdır. Mesajın bir bölümü, örgütün doğu-batı demeden, üstelik en hassas askeri üs ve tesisleri hedef alacak bir çılgınlığa sahip olduğunu ortaya koymaktır. Bir diğer bölümü ise İzmir gibi ulusal konularda duyarlı, Atatürk'e bağlılığın ve Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın simgesi bir yeri vurmaktır. (Şehitlerimize Allah rahmet eylesin, ışıklar içinde yatsınlar...)
Bir süredir ülkenin değişik yerlerinde lokal bazda yaşanan etnik gerilimin, bu vesileyle tetiklenmesi amaçlanmıştır.
Hızla çözülen ve parçalanan Suriye haritası, sadece PKK açısından değil, alfabenin değişik harfleriyle anılan çeşitli militan örgütlerin, ülkemize asimetrik tehditlerle zarar vermesi sonucunu doğuracaktır.
Siyasal iktidar, 14 Ağustos 2012'de CHP'li milletvekillerinin girişimiyle TBMM'nin toplanmasını engelleme kararı almıştır. Erdoğan, partisinin milletvekillerine "TBMM'ye gitmeyin, seçim bölgelerinizde iftara gidin" demiştir.
TBMM Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı yürütmüş, GAZİ BİR MECLİSTİR. Savaşın ortasında açık kalan meclis, bu kadar yoğun terör kampanyasının ve Suriye'yle savaş tehlikesinin ortasında kapalı kalması kabul edilemez bir durumdur.
Meclis, "milli irade", demokrasi herşeyin çözümüdür.
Zor günlerde TBMM'nin açık kalması, demokratik, laik Cumhuriyet ve toplumun esenliği için yaşamsaldır. Ortadoğu'ya yönelik "derinlikli" fanteziler iflas etmiştir ve bizzat insanımıza zarar vermektedir.
Tekrar söylüyorum. AMAN DİKKAT...
Aralık 2011'de ABD Irak'tan resmen çekildikten sonra PKK'nın en büyük endişesi Barzani-Türkiye arasında, ABD patronajında varılacak bir uzlaşma çerçevesinde dışlanmak ve dayatılacak "yol haritaları"na boyun eğmek zorunda kalmaktı.
PKK'nın imdadına Suriye'deki kaos yetişti. Mart 2011'de sözde Arap Baharı ikliminde başlayan, 2012 yazında "gecikmiş Arap Baharı"na dönüşen Suriye'de Esad rejimi, zor duruma düşünce, özellikle Kobani-Kamışlı bölgesini PKK'nın gölgesindeki PYD'nin yönetimine bırakma taktiği uygulayarak, terör örgütüne "alan hakimiyeti" bırakacak bir zemin hazırladı.
PKK, İran'daki PJAK ve Suriye'deki PYD aracılığıyla "uluslararası aktör" rolüne soyunmaya başladı. Her ne kadar Irak anayasasına göre Kürdistan Bölgesel Yönetimi ve başındaki Barzani PKK'ya karşı olsa da, Kandil'deki "karargah"ı dağıtmadı. Üstelik Türkiye'ye karşı "koz" olarak kullanmayı da ihmal etmedi.
PKK, her yaz terörün dozunu arttırma stratejisini, 2010'dan beri "geometrik" olarak arttırmaya başladı. 2012 yazında ise, Suriye'deki otorite boşluğu, PKK'ya adeta "altın bir fırsat" sundu. Nasıl zamanında Irak'taki "otorite boşluğu", PKK'ya geniş avantajlar ve "derin yapılanma" olanağı sunduysa , Suriye'deki boşluk bu süreci adeta pekiştirdi.
Ancak PKK artık daha tehlikeli bir oyunun peşinde. Suriye ve Irak'taki bölünme ve asimetrik yapılanmalardan cesaret alan PKK, Türkiye'de "etnik bir kavga" yaratmaya çalışıyor. Öte yandan da Şemdinli vakasında görüldüğü gibi, belli bir alanda, "yoğun hakimiyet" sağlama peşinde. 1992'de Şırnak'ta oynanan oyun, 2012'de 20 yıl sonra tekrar sahneye konuyor. İran'la yaşanan gerginlik, Şemdinli'de konuşlanma iddiasında olan örgüte, adeta "açık kalan arka kapı" misali, militan desteği sağlıyor.
Suriye-Irak-İran hattındaki değişen siyasal ortam, PKK'ya "topyekün saldırı" cesaretini veriyor.
9 Ağustos 2012'de, İzmir Foça'da "deniz komandoları" üssüne giden yola döşenen mayınlar ve mayınların askeri aracımız geçerken patlatılması, iki boyutlu bir mesajdır. Mesajın bir bölümü, örgütün doğu-batı demeden, üstelik en hassas askeri üs ve tesisleri hedef alacak bir çılgınlığa sahip olduğunu ortaya koymaktır. Bir diğer bölümü ise İzmir gibi ulusal konularda duyarlı, Atatürk'e bağlılığın ve Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın simgesi bir yeri vurmaktır. (Şehitlerimize Allah rahmet eylesin, ışıklar içinde yatsınlar...)
Bir süredir ülkenin değişik yerlerinde lokal bazda yaşanan etnik gerilimin, bu vesileyle tetiklenmesi amaçlanmıştır.
Hızla çözülen ve parçalanan Suriye haritası, sadece PKK açısından değil, alfabenin değişik harfleriyle anılan çeşitli militan örgütlerin, ülkemize asimetrik tehditlerle zarar vermesi sonucunu doğuracaktır.
Siyasal iktidar, 14 Ağustos 2012'de CHP'li milletvekillerinin girişimiyle TBMM'nin toplanmasını engelleme kararı almıştır. Erdoğan, partisinin milletvekillerine "TBMM'ye gitmeyin, seçim bölgelerinizde iftara gidin" demiştir.
TBMM Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı yürütmüş, GAZİ BİR MECLİSTİR. Savaşın ortasında açık kalan meclis, bu kadar yoğun terör kampanyasının ve Suriye'yle savaş tehlikesinin ortasında kapalı kalması kabul edilemez bir durumdur.
Meclis, "milli irade", demokrasi herşeyin çözümüdür.
Zor günlerde TBMM'nin açık kalması, demokratik, laik Cumhuriyet ve toplumun esenliği için yaşamsaldır. Ortadoğu'ya yönelik "derinlikli" fanteziler iflas etmiştir ve bizzat insanımıza zarar vermektedir.
Tekrar söylüyorum. AMAN DİKKAT...