Erdoğan'ın "Türkçe Olimpiyatları"nda Gülen'e yaptığı "yurda dön" çağrısına olumsuz yanıt geldi. Aslında söz konusu "olimpiyatlar", artık oluşturulmaya çalışılan "yeni paradigmanın" "arenası"na dönüşen, malum stadda yapılırken,bir bakıma AKP-Erdoğan çizgisine karşı "bir meydan okumayı" da içeriyordu.Başbakan bizzat toplantıya katılarak hem "resti gördü", hem de "ezberi bozan" karşı bir hamleyle, gündemi yine kendisi belirledi, yine kendisinden söz ettirdi. Çağrı bir bakıma Erdoğan-Gülen çelişkisine yönelik bir "düzeltme" gibi gözükse de, "Pensilvanya efsanesi"ni sonlandırmak, İstanbul'a AKP'nin himayesindeki yeni bir statüye dönüştürmek gibi taktiksel bir davranışı ifade etti.
Bu çağrıya verilecek yanıt çok önemliydi. Gülen medyasında, yaşanan gerginliklere karşın estirilen "yapay ılımlı rüzgar", Gülen'in "kibar reddi" ile çabuk tükendi.
Gerek Özel Yetkili Mahkemeler (ÖYM), gerek bu mahkemelerde görülen kitlesel davalara iktidarın tepkisi, gerekse emniyet ve yargıdaki atamalarla Gülen kadrolaşmasının sınırlı da olsa budanması, Erdoğan'ın "devlet içinde devlet"ten söz etmesi, aslında içten içe süren "siyasal rekabetin" artık saklanacak boyutunun kalmadığını göstermektedir.
Anayasa Mahkemesi'nin Gül'e "yeniden seçilme" hakkını öngören kararı, medyadaki deyimiyle "7+5" formulü, 2014'e doğru "Cemaat-AKP" geriliminin merkezine "cumhurbaşkanlığı seçimi"nin oturacağını gösteriyor.
"Parlamenter sistemin cumhurbaşkanlığı" ile "başkanlık sisteminin başkanlığı" tartışmasında, Gülen "tek adamlığa" karşı bir mevzide durduğundan, Gül'ün siyasal geleceği önem taşıyor. Bu çerçevede Gülen "dönmeyerek" Erdoğan'ın siyaseten puan kazanmasını engellediği gibi Türkiye'nin henüz kendisi için "tam da güvenli olmadığı" mesajını vererek, Erdoğan'a bir kez daha siyasi destek vermemiş oldu.
"Bu pilav daha çok su kaldırır" ama "Gülen'in dönmeyişi" önemli bir dönüm noktasıdır.
Kimin için mi? Zaman bize gösterecek?
Bu çağrıya verilecek yanıt çok önemliydi. Gülen medyasında, yaşanan gerginliklere karşın estirilen "yapay ılımlı rüzgar", Gülen'in "kibar reddi" ile çabuk tükendi.
Gerek Özel Yetkili Mahkemeler (ÖYM), gerek bu mahkemelerde görülen kitlesel davalara iktidarın tepkisi, gerekse emniyet ve yargıdaki atamalarla Gülen kadrolaşmasının sınırlı da olsa budanması, Erdoğan'ın "devlet içinde devlet"ten söz etmesi, aslında içten içe süren "siyasal rekabetin" artık saklanacak boyutunun kalmadığını göstermektedir.
Anayasa Mahkemesi'nin Gül'e "yeniden seçilme" hakkını öngören kararı, medyadaki deyimiyle "7+5" formulü, 2014'e doğru "Cemaat-AKP" geriliminin merkezine "cumhurbaşkanlığı seçimi"nin oturacağını gösteriyor.
"Parlamenter sistemin cumhurbaşkanlığı" ile "başkanlık sisteminin başkanlığı" tartışmasında, Gülen "tek adamlığa" karşı bir mevzide durduğundan, Gül'ün siyasal geleceği önem taşıyor. Bu çerçevede Gülen "dönmeyerek" Erdoğan'ın siyaseten puan kazanmasını engellediği gibi Türkiye'nin henüz kendisi için "tam da güvenli olmadığı" mesajını vererek, Erdoğan'a bir kez daha siyasi destek vermemiş oldu.
"Bu pilav daha çok su kaldırır" ama "Gülen'in dönmeyişi" önemli bir dönüm noktasıdır.
Kimin için mi? Zaman bize gösterecek?