10 Haziran 2012 Pazar

12 HAZİRAN TABLOSU:DURAĞANLIK

Demokratik siyasette aslolan seçimlerdir. Bu çerçevede özellikle genel seçimler, seçmenin temel tercihlerinde bir yenilenme, yıpranan siyasetin tazelenmesi ve yeni bir başlangıçtır.
Türkiye'de son üç genel seçim AKP'nin "seçim zaferleri"yle sonuçlandı. %34'den başlayan iktidar partisi, oylarını önce %47'ye sonra da %50 oranına çıkardı. Son bir yılda yapılan kamuoyu yoklamaları, siyasal tablo açısından statik bir görünüm ortaya çıkarıyor. İktidar partisi ve ana muhalefetin oyları, aradaki "oransal denge" değişmiyor. Diğer muhalefet partisinin de siyasal konumu, oy oranı açısından sabit kalıyor.
AKP-CHP-MHP bu zeminde temel siyasal aktörler olarak gözükse de, BDP, "bağımsız vekilleri" ile, siyasetin ezberini bozuyor, bölgesel siyasal gücünü parlamentoya bir şekilde aksettiriyor.
Peki TBMM'de siyasal partilerin "meclis grup toplantılarının yapıldığı gün" olan Salı'yı kasteden, "Salı toplantıları gerginliği" ile ifade edilen ortam kime yarıyor? Elbette iktidar partisine. Gergin siyaset, bu gerginliği siyasal yöntem olarak uygulayan AKP'ye yarıyor.
Sadece bu mu? Son bir yılda değişen siyasal manzarada, gerginlik alt başlıkları bir hayli fazla. "Kürtaj" ve "sezaryen" konuları daha çok taze olanı. "4+4+4" ile ifade edilen, 8 yıllık kesintisiz temel eğitimi bölen, kız öğrencileri "erken evliliğe", erkek öğrencileri "çıraklığa" yönelten, devlet okullarını sistemli olarak "yer yokluğundan" "imam hatiplere"dönüştüren sürece ne demeli?
Siyasal iktidarın uzlaşma aramadan "tek yanlı" yaptığı temel değişikliklerin yanısıra, yeni anayasa için TBMM'de kurulan komisyonu hiçe sayan; "başkanlık", "yarı başkanlık", en son da "partili cumhurbaşkanı" önerilerine ne diyeceğiz?
Öte yandan "tutuklu vekiller" konusunda, TBMM'deki diğer siyasal partilerin uzlaşmasına sırt çeviren AKP tavrını nasıl değerlendirmeliyiz?
Bir başka açıdan Gülen cemaatiyle kurulmuş asimetrik koalisyonun çatırdaması da, siyasal iktidarın kendisini "en güçlü" hissettiği an "en tedirgin" olduğu ve "tek adamlık" sistemine yönelmeye çalıştığı bir "can havlini" simgeliyor.
Tüm bunlara karşın siyasal barometre son bir yıldan beri durdu. Evet yanlış okumadınız, DURDU. Siyaset ekonomistlerin deyimiyle, üzerinde yaşadığı gergin ve polemiksel ortama karşın resesyona girdi. Durağan siyasetten kasıt, otoriterleşme eğilimi artan siyasal iktidarın oyları yerini koruyor, hatta hafif bir artış eğiliminde. Muhalefet partilerinin oylarında "artış eğilimi" gözlemlenmiyor. Durağanlaşan ekonomiyi, durağan siyaset bütünlüyor.
Genel seçimler, artık mevcut siyasal tablonun kendini devam ettirdiği, neredeyse rutin bir işleme dönüşüyor. AKP, 2014 yerel (eğer tarihini değişmezse), 2014 cumhurbaşkanlığı (anayasa mahkemesi ters bir karar vermezse) ve 2015 genel seçimleri konusunda eli rahat gözükse de, liderini partiden koparmadan bir "cumhurbaşkanlığı formülü" peşinde.
Böylesine bir yüzeyde depolitizasyon artıyor, siyasal aktörler figüranlaşma yoluna giriyor.
Siyasal tablonun değişme olasılığı gözükmez ve seçimler bu noktada "heyecan"ını kaybederse, hegemon siyaset varlığını pekiştirir. Durağanlık beraberinde siyaseti tıkar. 12 Haziran'ın birinci yılında "Batı yakasında yeni birşey yok"...