http://politikaakademisi.org/2017/05/23/karanlik-caga-dogru-manchester-duragi/
23 Mayıs sabahı insan olan ve sağduyu sahibi herkesi dehşete düşüren, bir terör saldırısı daha yerküremizde gerçekleşti. 8 Haziran 2017’de erken seçime giden Britanya’nın Manchester kentinde, bir konser alanının yakınında, şimdiki belirlemelere göre 22 insanın yaşamını kaybettiği, 50’den fazla yaralı olduğu, haber sitelerinde güncelleniyor. Umarız, sayı artmaz. Britanya halkına baş sağlığı dilerken, her zamanki gibi, TV programlarında, saldırının zamanlaması, dünya düzenine etkileri, “kimin kime ne mesaj verdiği” soruları yanıtlanmaya çalışılacak.
22 Mayıs gecesi yaşanan dehşet, çivi bombası, intihar saldırısı, bir çantada taşınan mühimmat gibi çeşitli iddialarla gündeme getiriliyor. “İntihar bombaları ve bombacıları”nın savaş unsuru sayıldığı günümüzde, asimetrik savaşın etkileri ve korkunçluğu gözler önüne seriliyor. Sivillerin hedef alındığı terör saldırılarında, hangi amaç, hangi ideoloji, hangi inanç üstün kılınmaya çalışılabilir ki? Teröre BM hukuku içinde bir tanım yapılamadığı, teröre ortak bir teşhis konulamadığı ve mücadele azminin ifade edilemediği bir zeminde, bu soruları kim bilir, kaç defa soracağız?
Teröre karşı çaresizlik, “silahlı propaganda”nın en temel amaçlarından biridir. Ancak unutulmamalıdır ki, “terör sarmalı”, terörle bir takım siyasetler güden örgüt ya da örgütlerin de işine yaramamakta, ancak bu sarmal, bir başka mimarinin temelini açığa vurmaktadır.
Anımsanacağı gibi, Kasım 2015’te, Paris’i kana bulayan saldırılarda, 100’den fazla insan yaşamını kaybetmiş, Fransa, söz konusu terör eyleminden sonra, olağanüstü hal (OHAL) ilan etmişti. En son Temmuz 2017’ye kadar uzatılan OHAL’in, Emmanuel Macron yönetimince ne kadar sürdürüleceği bilinmiyor. OHAL altında Cumhurbaşkanlığı seçimi yapan Fransa, Haziran 2017’de yine OHAL altında milletvekili genel seçimlerine gidecek. OHAL, Marine Le Pen’i iktidara getirmediyse de, siyasal spektrumun klasik özelliklerinin ve unsurlarının gerilediği bir atmosferde, Macron gibi kendini “merkez”de gören genç bir siyasetçi, Fransa’nın “1 numaralı koltuğu”na oturdu.
8 Haziran 2017’de erken seçime hazırlanan Britanya’da ise, Brexit’i destekleyen yeni Başbakan ve Muhafazakar Parti’nin yeni lideri Theresa May, kamuoyu yoklamalarında rahat bir seçime hazırlandığı izlenimi veriyor. Dolayısıyla, bu terör saldırısını Britanya’daki politik çerçeveyle açıklamak yersizdir. Ancak Kasım 2015’te Fransa’da gerçekleşen, Temmuz 2016’da, Bastille günü’nde Nice’de tekrarlanan terör sarmalının, OHAL-muhafazakar rejimler bağlamında, Britanya’ya uğrama olasılığı ciddi olarak masadadır. Manchester’da gün içinde bir AVM’de “ikinci patlama”nın olduğu savları da ortadadır. İkincisinde can kaybı olmasa da, önümüzdeki gün ve aylarda Britanya’yı vuracak yeni saldırı/saldırılar, vurguladığım yüzeyde, OHAL-muhafazakar yönetim modellerini arttırma potansiyeline sahiptir.
Bu perspektifte, Samuel Huntington’un “dinlere dayalı uygarlıklar çatışması” tezi, küresel muhafazakarlık, aydınlanma karşıtı eğilimler güçlenmektedir. Terör, adeta bu anlayışa hizmet etmektedir.
Öte yandan, bu günlerde Suudi Arabistan’la Ortadoğu turuna başlayan ABD Başkanı Trump, 110 milyar $’lık kapsamlı savunma anlaşmasından sonra, ikinci durak olarak İsrail’i ziyaret etmektedir. Suudi kralının ABD First Lady’sinin (Melania Trump) elini sıkması, Trump ve Rex Tillerson’un Suudi kralıyla birlikte, “kılıç dansı” yapması, PR açısından değer taşıyabilir. Ne var ki, burada önemli olan “NATO’yu köhne sayan” Trump’ın, sadık müttefik Suudiler aracılığıyla, “yeni Ortadoğu anlayışı”nı olgunlaştırmasıdır. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın yaptığı resmi açıklamada anlaşmanın içeriği şöyle belirtiliyor: “İkili anlaşma; 1-) Sınır güvenliği ve Kontr-Terörizm 2-) Deniz ve Sahil Güvenliği 3-) Hava Kuvvetleri Modernizasyonu 4-) Hava ve Füze Savunması 5-) Siber Güvenlik ve İletişim’i kapsıyor” (https://www.state.gov/r/pa/prs/ps/2017/05/270999.htm).
Trump’ın “ikinci durak” olarak İsrail’e yaptığı uçuş ise, iki ülke arasındaki ilk “direkt uçuş”tur. Birbirini tanımayan, bununla birlikte “ABD stratejileri”nde, örtük işbirliği her daim süren ikili ilişkilerde, Trump, rastlantısal bir tercihte bulunmamıştır. “Ağlama Duvarı”nı ziyaret, yeni Filistin barış görüşmeleri derken, ABD Başkanı, her iki ülkede de “teröre karşı işbirliği” çağrısı yapmış, üçüncü durak olarak ta Vatikan’ı belirlemiştir. Üç ülkeyi, “üç büyük dinin simgesi” olarak değerlendiren Trump, “uygarlıklar uzlaşması”nı tersten okumayla, yine dinler üzerinden mi vermek istemektedir? Tali olarak da İran karşıtı cepheyi bölgede, ülkemiz, Mıısır, Ürdün ve Körfez ülkeleriyle birlikte, pekiştirmek mi istemektedir?
Teröre karşı OHAL’lerin arttığı yerkürede, ABD, küresel muhafazakarlığı dinler üzerinden yeni formüllerle mi verecektir? Bir başka açıdan ise, Britanya, Ortadoğu’nun eski kolonyal hakimi ve ABD’nin “geleneksel stratejik ortağı” olarak, May’in yeni döneminde mevcut aktif konumunu daha da mı güçlendirecektir?
Asimetrik savaşın, klasik savaşların yerini aldığı günümüzde, terör gündeminin, özellikle dinler ve yaşam tarzları üzerinden verdiği mesajlar, bu sürecin tetikçisi olanların, inançlarla ilgili olmayan zeminde, “sahte cennet vaadiyle” kandırılarak, insanlığın köküne dinamit koydukları aşikardır. Azmettirenler ise her zamanki gibi, “perde arkası”nda, malum tavırlarıyla dikkat çekmektedir.
Yeniden aydınlanmaya ivedilikle gereksinim duyduğumuz bu zaman diliminde, “karanlık çağa” girme riski, ne yazık ki her zamankinden daha fazladır…