Medyaya yansıyan habere göre, iktidar partisi AKP, Cumhurbaşkanı seçilen genel başkanına, "veda resepsiyonu"na hazırlanıyor. (http://www.hurriyet.com.tr/gundem/26995573.asp) Sözkonusu toplantının ilginç bir rastlantısal durumu var. Zira, 14 Ağustos 2001, AKP'nin 13. kuruluş yıldönümü. Bir yandan, kurucu genel başkanı ve başbakanını Çankaya'ya seçtirmek, öte yandan kendi içinden 2. defa bir Cumhurbaşkanı çıkartmak, iktidar açısından "çifte kutlama"yı beraberinde getiriyor. Bu bağlamda, AKP açısından ilk kez birtakım tartışmalar gündeme geliyor. Sözgelimi, 28 Ağustos'tan sonra, tekrar partisine döneceğini açıklayan 11.Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün yeni dönemdeki konumu merak ediliyor. Öte yandan, Arınç ve çevresi tarafından "yeni yetmeler" olarak nitelendirilen, "sonradan olma AKP'li" olarak adlandırılan, Başbakan'ın "yakın çevresi"nin, Gül'e karşı siyasal tavırları irdeleniyor. Partinin olağanüstü kongrresinin, 27 Ağustos'a denk getirilmesinin, Gül'ü "Çankaya sonrası" engelleme girişimi olarak yorumlayanlar da var. Bu zeminde, "yeni AKP'lilerin" adayının da, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu olduğu söyleniyor. (http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/siyaset/105149/AKP_krizinde_3._olasilik.html)
Erdoğan'ın, seçimlere katılma oranıyla koşut olarak, %51.7 ile Çankaya'ya çıkması, "gönlündeki başkanlık ya da yarı başkanlık" hayalini somutlaştırmayı ertelediği gibi, en büyük çelişki de 2015 Haziran seçimlerine giderken görülüyor. "Düşük profilli" genel başkan ve başbakanla, AKP'nin alacağı oyların azalması, parlamentoda 330 milletvekilinin altında kalma olasılığı, başkanlıkla ilgili muhtemel bir "anayasa değişikliği referandumu"nu suya düşürüyor. Bununla birlikte, "yüksek profilli" bir genel başkan ve başbakanla, 330'un üstünde bir sandalye kazanılsa da, bu tablodaki bir siyasi liderin, anayasada başkanlık ya da yarı başkanlığa giden bir değişikliğe izin vermesi olanaksız gözüküyor. Zira bu bir anlamda, siyaseten intihar anlamına geliyor. Konuşulan senaryolar elbette çoğaltılabilir. Ancak siyasal muhalefet açısından en büyük handikap, iktidar içindeki "bölünme ya da çatlamaya" umut bağlanmasıdır. Türkiye'de Sağ'ın "pragmatizm dolu" geçmişinde, yaşanan pek çok siyasal krizin, tahmin edilemeyen uzlaşmalarla sonuçlandığı hatırlardadır.
Bir başka açıdan ise, AKP'nin eski yöneticilerinden Dengir Mir Mehmet Fırat'ın Rusya'nın Sesi'ne,12 Ağustos'ta verdiği mülakatta ilginç ipuçları yakalanmaktadır. (http://turkish.ruvr.ru/news/2014_08_12/Turkiyeyi-sicak-bir-gundem-bekliyor/ )
AKP'nin siyasal seçeneğinin, AKP'de, "2001 ruhu"na benzer, bir siyasal uzlaşmayla ortaya çıkabileceği, Fırat'ın demecinden anlaşılmaktadır. Fırat konuşmasında, "2001 ruhu" ifadesini kullanmasa da, "yeni bir AKP"nin, AKP'ye alternatif olabileceğini düşünmektedir. "Yeni AKP"yi ise, "merkez" ya da "merkez Sağ" başlıklarıyla tanımlamaktadır.
Kurulduğu yıldan bir sene sonra iktidara gelen, 2002'den beri, 3 genel, 3 yerel seçim, 2 referandum ve 1 Cumhurbaşkanlığı seçimini, sandıkta kazanan AKP, toplamda 9 seçim kazanmıştır. Haziran 2015'te ise, 10 seçim zaferini hedeflemektedir.
Ne var ki, 10. seçimde baraj, 276 değil, 330'dur. Anayasayı değiştrecek güce ulaşamayacak bir AKP, mevcut parlamenter sistemin prosedürleri içinde, Çankaya'daki kurucu, karizmatik lideriyle bir denge kurmaya çalışacak, bundan sonra, partinin içindeki tartışmalara, kamuoyu daha çok kulak kabartacaktır. Bu çerçevede, iki tür "yeni AKP" ihtimali zihinlere gelmektedir. Birincisi, AKP içindeki "yakın çevre"nin, yeni partililerin desteklediği "yeni AKP", diğeri de Fırat'ın ifadesiyle, AKP'nin dışında kurulacak bir "yeni AKP"dir. Bu tartışmalarda, "2001 ruhu"na geri dönüş mü, "yeni AKP" mi derken, arayışlar yine Sağ'ın içinde belirtilmektedir. Tanıl Bora'nın tanımıyla Türk Sağı'nın "üç hali", milliyetçi, muhafazakar ya da İslamcı bir yüzeyde, hepsini kapsayan mı, yoksa ayrıştıran bir çerçevede mi ikame edilecektir?
2007'den sonra hegemonlaşan ve otoriterleşen AKP'ye karşı, "daha ılımlı bir AKP" mi inşa edilmeye çalışılacaktır? Bu arada, 2015 Haziran'da sayıları 72 ile ifade edilen, 3. dönemleri dolan "eski AKP"liler, "olası küskünler" mi olacak, yoksa "kol kırılıp, yen içinde kalsa da", kırılgan bir meclis grubunun, farklı kliksel yaklaşımların arenası haline mi gelecekler. Bu soruyu bir yere kaydetmek lazım.
Ana muhalefette ise, "Sağ'a açılma" siyaseti, eleştiri konusu olurken, tüm bir siyasal rekabet, Sağ'ın değişik unsurları içinde mi vaziyet alacaktır, yoksa CHP başta olmak üzere tartışmalardan yola çıkarak, Sol seçenek, bu sefer gerçekten ortaya konulacak mıdır? 10 Ağustos 2014'te %9.76 oy alan Demirtaş akla geldiğinde, CHP milletvekili Melda Onur'un ifadesiyle, "Sol'da yeni lider" olarak lanse edilen Demirtaş'ın öncülüğünde, "Sol'da yeni yapılanma", Kürt hareketi ile Sosyalist Sol'un ittifakıyla mı ele alınacaktır?
Tekrar AKP'ye dönersek, Sağ siyasetlere duyulan ilgi, AKP'nin kendi içinde ya da AKP'ye karşı "yeni AKP" rekabetinde bir kısır döngüyü ortaya koymaktadır. AKP'nin AKP'ye karşı "çözüm" olarak algılandığı bu günlerde, 2015 Haziran'ında bir "siyasal değişim"in gerçekleştirilmesinden çok, iktidar ve muhalefette, "parti içi iktidar mücadeleler"in öne çıkacağı bir tablo yaşama geçmektedir.
O yüzden siyasal tahminler, AKP'nin siyasal vesayeti içinde yapılmakta, anlamlandırılmaktadır.
Kısır döngüyü aşacak bir siyasal dönüşüm, şimdilik siyasal zeminin uzağındadır...
Erdoğan'ın, seçimlere katılma oranıyla koşut olarak, %51.7 ile Çankaya'ya çıkması, "gönlündeki başkanlık ya da yarı başkanlık" hayalini somutlaştırmayı ertelediği gibi, en büyük çelişki de 2015 Haziran seçimlerine giderken görülüyor. "Düşük profilli" genel başkan ve başbakanla, AKP'nin alacağı oyların azalması, parlamentoda 330 milletvekilinin altında kalma olasılığı, başkanlıkla ilgili muhtemel bir "anayasa değişikliği referandumu"nu suya düşürüyor. Bununla birlikte, "yüksek profilli" bir genel başkan ve başbakanla, 330'un üstünde bir sandalye kazanılsa da, bu tablodaki bir siyasi liderin, anayasada başkanlık ya da yarı başkanlığa giden bir değişikliğe izin vermesi olanaksız gözüküyor. Zira bu bir anlamda, siyaseten intihar anlamına geliyor. Konuşulan senaryolar elbette çoğaltılabilir. Ancak siyasal muhalefet açısından en büyük handikap, iktidar içindeki "bölünme ya da çatlamaya" umut bağlanmasıdır. Türkiye'de Sağ'ın "pragmatizm dolu" geçmişinde, yaşanan pek çok siyasal krizin, tahmin edilemeyen uzlaşmalarla sonuçlandığı hatırlardadır.
Bir başka açıdan ise, AKP'nin eski yöneticilerinden Dengir Mir Mehmet Fırat'ın Rusya'nın Sesi'ne,12 Ağustos'ta verdiği mülakatta ilginç ipuçları yakalanmaktadır. (http://turkish.ruvr.ru/news/2014_08_12/Turkiyeyi-sicak-bir-gundem-bekliyor/ )
AKP'nin siyasal seçeneğinin, AKP'de, "2001 ruhu"na benzer, bir siyasal uzlaşmayla ortaya çıkabileceği, Fırat'ın demecinden anlaşılmaktadır. Fırat konuşmasında, "2001 ruhu" ifadesini kullanmasa da, "yeni bir AKP"nin, AKP'ye alternatif olabileceğini düşünmektedir. "Yeni AKP"yi ise, "merkez" ya da "merkez Sağ" başlıklarıyla tanımlamaktadır.
Kurulduğu yıldan bir sene sonra iktidara gelen, 2002'den beri, 3 genel, 3 yerel seçim, 2 referandum ve 1 Cumhurbaşkanlığı seçimini, sandıkta kazanan AKP, toplamda 9 seçim kazanmıştır. Haziran 2015'te ise, 10 seçim zaferini hedeflemektedir.
Ne var ki, 10. seçimde baraj, 276 değil, 330'dur. Anayasayı değiştrecek güce ulaşamayacak bir AKP, mevcut parlamenter sistemin prosedürleri içinde, Çankaya'daki kurucu, karizmatik lideriyle bir denge kurmaya çalışacak, bundan sonra, partinin içindeki tartışmalara, kamuoyu daha çok kulak kabartacaktır. Bu çerçevede, iki tür "yeni AKP" ihtimali zihinlere gelmektedir. Birincisi, AKP içindeki "yakın çevre"nin, yeni partililerin desteklediği "yeni AKP", diğeri de Fırat'ın ifadesiyle, AKP'nin dışında kurulacak bir "yeni AKP"dir. Bu tartışmalarda, "2001 ruhu"na geri dönüş mü, "yeni AKP" mi derken, arayışlar yine Sağ'ın içinde belirtilmektedir. Tanıl Bora'nın tanımıyla Türk Sağı'nın "üç hali", milliyetçi, muhafazakar ya da İslamcı bir yüzeyde, hepsini kapsayan mı, yoksa ayrıştıran bir çerçevede mi ikame edilecektir?
2007'den sonra hegemonlaşan ve otoriterleşen AKP'ye karşı, "daha ılımlı bir AKP" mi inşa edilmeye çalışılacaktır? Bu arada, 2015 Haziran'da sayıları 72 ile ifade edilen, 3. dönemleri dolan "eski AKP"liler, "olası küskünler" mi olacak, yoksa "kol kırılıp, yen içinde kalsa da", kırılgan bir meclis grubunun, farklı kliksel yaklaşımların arenası haline mi gelecekler. Bu soruyu bir yere kaydetmek lazım.
Ana muhalefette ise, "Sağ'a açılma" siyaseti, eleştiri konusu olurken, tüm bir siyasal rekabet, Sağ'ın değişik unsurları içinde mi vaziyet alacaktır, yoksa CHP başta olmak üzere tartışmalardan yola çıkarak, Sol seçenek, bu sefer gerçekten ortaya konulacak mıdır? 10 Ağustos 2014'te %9.76 oy alan Demirtaş akla geldiğinde, CHP milletvekili Melda Onur'un ifadesiyle, "Sol'da yeni lider" olarak lanse edilen Demirtaş'ın öncülüğünde, "Sol'da yeni yapılanma", Kürt hareketi ile Sosyalist Sol'un ittifakıyla mı ele alınacaktır?
Tekrar AKP'ye dönersek, Sağ siyasetlere duyulan ilgi, AKP'nin kendi içinde ya da AKP'ye karşı "yeni AKP" rekabetinde bir kısır döngüyü ortaya koymaktadır. AKP'nin AKP'ye karşı "çözüm" olarak algılandığı bu günlerde, 2015 Haziran'ında bir "siyasal değişim"in gerçekleştirilmesinden çok, iktidar ve muhalefette, "parti içi iktidar mücadeleler"in öne çıkacağı bir tablo yaşama geçmektedir.
O yüzden siyasal tahminler, AKP'nin siyasal vesayeti içinde yapılmakta, anlamlandırılmaktadır.
Kısır döngüyü aşacak bir siyasal dönüşüm, şimdilik siyasal zeminin uzağındadır...