Şeker Bayramının 1. günü AKP'nin kurucularından, eski genel başkan vekili ve parti sözcüsü Dengir Mir Mehmet Fırat, AKP'den istifa ettiğini duyurduğunda, Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde önemli bir gelişme olarak kaydedildi. Fırat, sözkonusu basın toplantısı öncesinde de, seçimlerde HDP'nin adayı ve genel başkanı Selahattin Demirtaş'a oy kullanacağını açıklamıştı.
Fırat'ı herhangi bir siyasal figür olarak ele almamak lazım. Demokrat Partili bir aileden gelen Fırat, muhafazakar Kürt hareketinin ses getiren bir siyasetçisi olarak dikkat çekmiş, 2000'de Fazilet Partisi'nden Cumhurbaşkanı adayı olarak gösterilmişti.
AKP'nin kuruluşunda yer alan, işaret edici bir unsurdu. Parti yönetiminde her zaman ön plandaydı. Peki AKP'den neden ayrıldı, neden Demirtaş'a oy kullanma iradesi gösterdi?
Aslında, eskilerin deyimiyle, "cari siyasette", kazanan ya da güçlü olanın algı yönetimine teslim olmamak, büyük fotoğrafı görmek gerekmektedir. Erdoğan'ın "seçim kazanması"na yönelik tasarlanan, 2014 Cumhurbaşkanlığı Seçimleri, 2007 Ekim'inde düzenlenen referandumla hazırlanmıştı.
Fırat, Bugün gazetesine verdiği demeçte, ( http://gundem.bugun.com.tr/akan-kanda-payimiz-var-haberi/1209727 ), AKP'nin bugünkü yapısına varmasında, 2008 tarihini, bir dönüm noktası olarak değerlendiriyor. Bir yandan, Ergenekon'u "masum" görmediğini söylüyor, bir yandan da, Cemaat'i Emniyet'e, "asker ve MİT"e karşı, bizzat siyasal iktidarın yerleştirdiğini, başbakanı uyarmasına karşın, "bizimle aynı Kıble'de olanlardan zarar gelmez" dediğini söylüyor. Fırat, son süreçte, bir "genel af" ile, PKK ve 17 Aralık yolsuzluklarının üstünün örtüleceğini kaydediyor. Deneyimli siyasetçi, Erdoğan'ın seçimlerde "1.tur"da seçilmesi durumunda, "otoriter yapı"nın daha da sertleşeceğini ifade ediyor.
Peki Fırat neden bu noktaya geldi? Neden milat 2008? Fırat'ın 2001'de AKP'nin kuruluşunda yer aldığı fotoğraf, "bir büyük uzlaşma"ydı. Her ne kadar "Milli Görüş" gömleği çıkarılmış olsa da, siyasal İslam'ın kurucu çekirdek olduğu AKP, "28 Şubat sonrası", farklı mağduriyetler üzerinde yapılanan, bir nevi ittifakı temsil ediyordu. Bir yandan mağdur İslamcılar, mağdur muhafazakar Kürtler, bir yandan da "sonradan olma liberaller", ortak zeminde buluşuyordu. Elbette en önemli itici güçlerden biri de "Gülen hareketi" idi. Hareket'in iç ve dış bağlantıları, Fuller'in "Yeni Türkiye Cumhuriyeti" formülasyonu, zaman içinde AKP'yi, "Erdoğan-Gülen" koalisyonuna dönüştürdü. Askeri vesayete karşı olma ortak parantezinde yer alanlar, yeni bir hegemonyanın inşacıları konumuna geldiler.
AKP-Gülen koalisyonunun "Yeni Türkiye Cumhuriyeti", kurdukları hegemonyanın içinde sallanırken, ülkenin içinde bulunduğu durum, Ortadoğu'ya dönük politikasıyla, genetiği değiştirilmiş bir organizma halini alıyor. Ömerli'de talim yapan, Gaziosmanpaşa'da 2 Ağustos gecesi HDP bürolarına saldırı yapan IŞİD, Bağcılar ve Güngören'den "cihad turları" düzenliyor, devletten izinli "cihad toplantıları" yapıyor. Suriye ve Irak Kürtler'i IŞİD'e karşı birleşirken, IŞİD Türkiye'de Kürtler'e karşı hesaplarını, sokak hareketleri ve silahlı yöntemlerle gerçekleştirmeye çalışıyor. İç kargaşa yaratmaya, Ortadoğu'nun tüm hesaplarını, ülkemize ithal etmeye gayret ediyor.
Artık gerçekten bir "büyük uzlaşma"ya gereksinim var. "Tek adam", "yalnız adam"a dönüşürken, "hegemonya sonrası", Cumhuriyet değerlerine, demokrasiye, laikliğe, insan haklarına, piyasa ekonomisi ve sosyal devlete dayanan, kimlikleri yurttaşlık zemininde asimile etmeden, farklılıklarla zenginleşmeye olanak veren, Batı sistemi içinde bir "büyük barışa" ihtiyaç var.
İş işten geçmeden...
Fırat'ı herhangi bir siyasal figür olarak ele almamak lazım. Demokrat Partili bir aileden gelen Fırat, muhafazakar Kürt hareketinin ses getiren bir siyasetçisi olarak dikkat çekmiş, 2000'de Fazilet Partisi'nden Cumhurbaşkanı adayı olarak gösterilmişti.
AKP'nin kuruluşunda yer alan, işaret edici bir unsurdu. Parti yönetiminde her zaman ön plandaydı. Peki AKP'den neden ayrıldı, neden Demirtaş'a oy kullanma iradesi gösterdi?
Aslında, eskilerin deyimiyle, "cari siyasette", kazanan ya da güçlü olanın algı yönetimine teslim olmamak, büyük fotoğrafı görmek gerekmektedir. Erdoğan'ın "seçim kazanması"na yönelik tasarlanan, 2014 Cumhurbaşkanlığı Seçimleri, 2007 Ekim'inde düzenlenen referandumla hazırlanmıştı.
Fırat, Bugün gazetesine verdiği demeçte, ( http://gundem.bugun.com.tr/akan-kanda-payimiz-var-haberi/1209727 ), AKP'nin bugünkü yapısına varmasında, 2008 tarihini, bir dönüm noktası olarak değerlendiriyor. Bir yandan, Ergenekon'u "masum" görmediğini söylüyor, bir yandan da, Cemaat'i Emniyet'e, "asker ve MİT"e karşı, bizzat siyasal iktidarın yerleştirdiğini, başbakanı uyarmasına karşın, "bizimle aynı Kıble'de olanlardan zarar gelmez" dediğini söylüyor. Fırat, son süreçte, bir "genel af" ile, PKK ve 17 Aralık yolsuzluklarının üstünün örtüleceğini kaydediyor. Deneyimli siyasetçi, Erdoğan'ın seçimlerde "1.tur"da seçilmesi durumunda, "otoriter yapı"nın daha da sertleşeceğini ifade ediyor.
Peki Fırat neden bu noktaya geldi? Neden milat 2008? Fırat'ın 2001'de AKP'nin kuruluşunda yer aldığı fotoğraf, "bir büyük uzlaşma"ydı. Her ne kadar "Milli Görüş" gömleği çıkarılmış olsa da, siyasal İslam'ın kurucu çekirdek olduğu AKP, "28 Şubat sonrası", farklı mağduriyetler üzerinde yapılanan, bir nevi ittifakı temsil ediyordu. Bir yandan mağdur İslamcılar, mağdur muhafazakar Kürtler, bir yandan da "sonradan olma liberaller", ortak zeminde buluşuyordu. Elbette en önemli itici güçlerden biri de "Gülen hareketi" idi. Hareket'in iç ve dış bağlantıları, Fuller'in "Yeni Türkiye Cumhuriyeti" formülasyonu, zaman içinde AKP'yi, "Erdoğan-Gülen" koalisyonuna dönüştürdü. Askeri vesayete karşı olma ortak parantezinde yer alanlar, yeni bir hegemonyanın inşacıları konumuna geldiler.
AKP-Gülen koalisyonunun "Yeni Türkiye Cumhuriyeti", kurdukları hegemonyanın içinde sallanırken, ülkenin içinde bulunduğu durum, Ortadoğu'ya dönük politikasıyla, genetiği değiştirilmiş bir organizma halini alıyor. Ömerli'de talim yapan, Gaziosmanpaşa'da 2 Ağustos gecesi HDP bürolarına saldırı yapan IŞİD, Bağcılar ve Güngören'den "cihad turları" düzenliyor, devletten izinli "cihad toplantıları" yapıyor. Suriye ve Irak Kürtler'i IŞİD'e karşı birleşirken, IŞİD Türkiye'de Kürtler'e karşı hesaplarını, sokak hareketleri ve silahlı yöntemlerle gerçekleştirmeye çalışıyor. İç kargaşa yaratmaya, Ortadoğu'nun tüm hesaplarını, ülkemize ithal etmeye gayret ediyor.
Artık gerçekten bir "büyük uzlaşma"ya gereksinim var. "Tek adam", "yalnız adam"a dönüşürken, "hegemonya sonrası", Cumhuriyet değerlerine, demokrasiye, laikliğe, insan haklarına, piyasa ekonomisi ve sosyal devlete dayanan, kimlikleri yurttaşlık zemininde asimile etmeden, farklılıklarla zenginleşmeye olanak veren, Batı sistemi içinde bir "büyük barışa" ihtiyaç var.
İş işten geçmeden...