8 Aralık 2013 Pazar

"SAĞ"DAN OY ALMAK?

Ülkemizde siyaset, Batılı terimlerle Türk siyasal yaşamının dinamiklerinin tanımlanması, bu çerçevede, ulusal-küresel yüzeydeki kavram tartışmaları ve kafa karışıklıkları çerçevesinde geçer.
Bir bakıma 1950 genel seçimlerinden itibaren, bir türlü "tek başına iktidara gelemeyen" CHP, buna karşın, iktidara gelmesine rağmen, siyasal yaşama veda eden Sağ partiler gibi bir durumla karşı karşıyayız. Elbette temel soruyu sormak, tam da sözkonusu bağlamda gündeme geliyor. Türkiye'de Sağ'ı ve Sol'u tarif etmek... Merak etmeyin, böylesine devasa bir işe girişmeyeceğim. Ancak şu kadarına yer verelim ki, CHP'de son zamanlarda "Sağ'dan oy almak" başlıklı tartışmalara ve yoğunlukla DSP'den gelen ve CHP'de aktif olan yöneticilere bir ışık tutalım.

Kitabımızın künyesini vererek işe başlayalım:

Frederick W.Frey, The Turkish Political Elite, Massachusetts Institute of Technology, Cambridge, Massachusetts, 1965

Frey, Türk politik elitini analiz ederken, şöyle bir değerlendirme yapıyor. CHP'yi, askeri ve sivil bürokratik elitin (1. elitin) temsil ettiği bir siyasal parti olarak analiz ederken, DP'yi, 1930'lu yıllardaki "devletçilik" politikaları temelinde güçlenen ticari burjuvazi ve köylülük parantezinde ele almıştır. (2. elit). Frey, "2. elitte", köylülüğü değil, ticari burjuvaziyi ön planda ifade etmiştir.
DP ve ardılı olan siyasal partiler, kapitalist gelişme arttıkça, özellikle 1980 sonrası köylülüğü geride bırakırken, küçük ve orta ölçekli ticari burjuvazi, 1960'ların sonundan itibaren Milli Görüş'te, anti-komünizm başlığındaki "Ülkücü Hareket" ise, Orta Anadolu'daki esnaf tabanında ve gençlik içinde örgütlenmiştir.
CHP'deki "Demokratik Sol" hareket ise, TİP'te gelişen, sınıfsal sendikaların destekledği Sosyalist hareket ve AP'de temsil edilen Merkez Sağ arasında, İsmet Paşa'nın deyimiyle "Ortanın Solu" ifadeisyle gündeme gelmiştir.
1970'lerde CHP'nin, MC'de koalisyon yapan Sağ ittifaka karşı, Güçbirliği Cephesi'nde müttefikleri Sosyalist fraksiyonlar olmuştur. Ancak Ecevit, 1977'den sonra, "kimseye diyet borcumuz yok" diyerek, "dışımızdaki Sol" konusunu işlemiştir.
1977'de CHP, Sol'dan vazgeçerek değil, tam tersi "bizim Solculuğumuzun sınırını halk çizer" diyerek, "toprak işleyenin, su kullananın" sözleriyle, birinci parti olmuş, ancak iktidar olamamıştı.(Kıbrıs Barış Harekatı ve Haşhaş ekimi yasağı'na karşı verilen mücadeleyi de unutmadan bir değerlendirme yapmak gerekir.)
1980'lerde CHP'nin kapalı olduğu zamanlarda, Sosyal Demokrasi kavramı, daha kurumsal bir bağlamda ele alınmış, Ecevit, SHP'den ayrı, DSP siyasetiyle, CHP'deki "Demokratik Sol" hareketi, yasaklı olduğu dönemler dahil, devam ettirme iddiasında bulunmuştur.
1992'de "yeniden açılan CHP", Baykal'la "3. bir parti" olarak kurulurken, CHP-SHP birleşmesi, CHP çatısı altında, 1995'te realize edilmiş, ancak hem oylar düşmüş, hem de 1999'da  baraj altında kalınmıştır. İşin ilginç yanı, CHP'nin eski genel başkanı Ecevit ve lideri olduğu DSP, bu seçimlerde "birinci parti" olmuştur.
2002'de ise, CHP'de genel başkanlığa yeniden dönen "Baykal'ın CHP"si "ana muhalefet" olurken, DSP, ancak %1.5 oy alabilmiştir. Sonra da toparlanamamıştır. Baykal da 2010'da malum "kaset skandalı" ile, CHP liderliğini bırakmak zorunda kalmıştır.
CHP, 1970'lerde, varoşlara "Demokratik Sol"la uzanırken, kent merkezindeki oylarını da muhafaza etmiştir. 1980'lerde "kimlik politikası" belli bir ivme kazanırken, 1990'larda "ulusal" mahreçli siyasalar kuvvet kazanmıştır.
2009 yerel seçimlerinden beri, muhafazakarlaşan seçmene ulaşma gayreti dikkat çekmektedir. "Çarşafa rozet takma" çabasında da görüldüğü üzere, eklektik yaklaşımlarla "oy kazanma"nın mümkün olmadığı ortadadır. Gramsci'nin hegemonya kavramında görüldüğü gibi, yeni inşa edilen toplumsal yapının kodlarını içselleştirme seçeneği, son derece sakıncalı bir yaklaşımı gözler önüne sermektedir. Aslında muhafazakarlık olarak dile getirilen süreç, gerçek anlamıyla İslamcılaşma'dır. Muhafazakarlık, Batılı bir siyasal terimdir ve yaşananlarla ilgisi yoktur. Sol'un özgürlükçülüğünün, İslamcı hegemonya kodlarını tekrarlayarak, liberter olmayan bir "yapay özgürlükler" söylemine teslim olması, mümkün değildir.
Sol elbette "aydınlanmacı"dır, Fransız devriminde dile getirildiği gibi, "özgürlükçü, eşitlikçi ve kardeşlikçi"dir. Enformasyon toplumunun Sol'unda, değişimlerin yansıtılması kaçınılmazdır. Sosyal Demokrat bir Sol, pazar ekonomisi içinde, sosyal dengeyi sağlayacak yaklaşımları, ortaya koyacaktır. Bunlar da, yeniden keşfedilen şeyler değildir. Daha 1985'te Prof.Dr. Asaf Savaş Akat ve Prof.Dr. Seyfettin Gürsel, DSP programını yazarken, pazar ekonomisiyle, Sosyal Demokrasi'nin, Batı'da yaşanan "barış"ını dile getirmişlerdi. Tekrar tekrar aynı yere dönmeye gerek yok. Pazar ekonomisini "Amerika'yı yeniden keşfeder" gibi gündeme getirmek yersizdir. Zira o "barış" çoktan gerçekleşmiştir.
Günümüzde CHP'den talep edilen "merkez Sağ" ve merkez Sol" parti olmasıdır. Gelişmiş demokrasilerde henüz bunu beceren yoktur. AKP, Sağ seçmenin oyunu almaktadır. Partinin İslamcı kodları, neden "muhafazakar demokrat" olarak lanse edilmiştir. Son derece basittir. Merkez Sağ'dan oy almak için, başarılı bir "kimlik algısı" yaratma operasyonudur. Ancak iktidar partisinin "ideolojik çekirdeği" yerli yerinde durmaktadır.
CHP'nin Sol başlığında temsil ettiği, Sosyal Demokrat/Demokratik Sol kimlikle, Cumhuriyet'i kuran "kurucu değerleri", bir fazlalık değil, partinin "gerçek kimliği"nin açılımıdır. CHP'nin, Sağ'ın "gri" olarak açıklanan (ki bu %26 neye göre, hangi segmentlerde ele alındı) kesiminden "oy alması", Sağ adaylarla değil, CHP'nin sosyolojik örgütlenmesiyle, hedeflediği kesimleri, dönüştürmesiyle mümkün kılınabilir. CHP'nin "değişimi" başkalaşmadan olmalıdır. İslamcı söyleme "ayak uydurulduğu" takdirde, muhalefet olmak dahi, bir başka ütopyaya dönüşebilir. CHP, iktidara gelmeden önce, toplumu dönüştürmek zorundadır. Bugünkü iktidar, dönüştürdüğü toplumsal dokuyu, üstyapıyı ele geçirdikten sonra, eylemli hale getirmiş, ulaşamadığı kesimleri de, bu yolla "terbiye" etmeye başlamıştır.

Bu minvalde, CHP'nin iktidar olma formülünde, malum "cemaatle" işbirliği de iktidar getirmez. Bu nafile bir arayıştır.

(Bkz: http://deniztansi.blogspot.com/2012/05/gulenle-sol-cikmaz-deniz-tansi-chp.html)

CHP, "ideolojik bir total" üzerine değil, (zira kitle partisidir), demokratik ortak payda temelinde, laik bir ulusal yapıyı, pazar ekonomisi içinde, sosyal devlet başlığında, Batılı değerlerle işlemeli, hakim ideolojik kodlara kendini mahkum etmemelidir. Bu bağlamda, Sağ'dan gelen adaylar elbette olabilir ama partinin örgütsel yapısı ve kendi adayları "öz partisinde garip" hale getirilmeden, istisnai olarak gündeme gelmelidir.
Sağ'dan değil, toplumun "tüm mağdurları"ndan oy almak hedeflenmelidir.
Benden söylemesi...