MFÖ'nün ünlü parçası nasıl başlıyordu? "Nereden başlasam, nasıl anlatsam..."
Hoş, ünlü şarkı Bodrum'u anlatıyordu, ama meramımız, AKP'nin sadece "dış politika"da değil, "iç politika"da da içine düştüğü "değerli yalnızlık" politikası...
"Değerli yalnızlık", AKP kurmaylarınca uydurulmuş bir başlık. Neden başlık diyorum, zira dış politikada bir kampanyanın adından söz ediyorum.
Fanatik bir FENERBAHÇE taraftarı olarak, Hakan Şükür ismi, rakip takımla anılır diye düşünülebilir. Oysa Şükür, bir spor kulübünden ziyade, Gülen ya da kendi deyimleriyle "hizmet hareketi"ne ait olarak kaydedilebilir.
Şükür'ün AKP'den istifasına neden şaşar insanlar? Muhafazakar tandanslı bir "siyasal parti"yle, İslamcı kodlara sahip bir "hareket"te, özgür iradeden söz etmek ne kadar mümkündür?
O yüzden "özne" Hakan Şükür değildir. Problematik, AKP-Gülen kavgasıdır. AKP, kendi siyasal müttefikleriyle köprüleri atmış, sadece "karizmatik liderliğe" sığınmaya başlamıştır.
AKP, dış politikada yaşadığı "değerli yalnızlığı", artık iç politikada da yaşamaktadır. Bu hikayeyi çok gördük. Yeni bir siyasal döneme hazırlanırken, AKP'nin bölgesel ve küresel dengelerle attığı köprüleri iyi gözlemlemek gerekir.
Objektif koşulları tükenen iktidar, artık küresel kodlara sahip "Gülen hareketi"yle yapısal bir kavganın içine girmiştir.
Gülen hareketi'nden arta kalan, AKP'nin yaşadığı "yalnızlık"tır.
Gülen sonrası oylar ve siyasal destek kime kalacaktır?
Sağ ve Sol'da satranç bunun üzerine oynanacaktır.
Ne var ki, "karizmatik liderlik" ve "hizmet"in rekabeti tam da bu meyanda gerçekleşecektir.
Yeter ki, laik, demokratik ve toplumsal muhalefet buradan ders alsın ve rüzgara kapılmasın...
Hoş, ünlü şarkı Bodrum'u anlatıyordu, ama meramımız, AKP'nin sadece "dış politika"da değil, "iç politika"da da içine düştüğü "değerli yalnızlık" politikası...
"Değerli yalnızlık", AKP kurmaylarınca uydurulmuş bir başlık. Neden başlık diyorum, zira dış politikada bir kampanyanın adından söz ediyorum.
Fanatik bir FENERBAHÇE taraftarı olarak, Hakan Şükür ismi, rakip takımla anılır diye düşünülebilir. Oysa Şükür, bir spor kulübünden ziyade, Gülen ya da kendi deyimleriyle "hizmet hareketi"ne ait olarak kaydedilebilir.
Şükür'ün AKP'den istifasına neden şaşar insanlar? Muhafazakar tandanslı bir "siyasal parti"yle, İslamcı kodlara sahip bir "hareket"te, özgür iradeden söz etmek ne kadar mümkündür?
O yüzden "özne" Hakan Şükür değildir. Problematik, AKP-Gülen kavgasıdır. AKP, kendi siyasal müttefikleriyle köprüleri atmış, sadece "karizmatik liderliğe" sığınmaya başlamıştır.
AKP, dış politikada yaşadığı "değerli yalnızlığı", artık iç politikada da yaşamaktadır. Bu hikayeyi çok gördük. Yeni bir siyasal döneme hazırlanırken, AKP'nin bölgesel ve küresel dengelerle attığı köprüleri iyi gözlemlemek gerekir.
Objektif koşulları tükenen iktidar, artık küresel kodlara sahip "Gülen hareketi"yle yapısal bir kavganın içine girmiştir.
Gülen hareketi'nden arta kalan, AKP'nin yaşadığı "yalnızlık"tır.
Gülen sonrası oylar ve siyasal destek kime kalacaktır?
Sağ ve Sol'da satranç bunun üzerine oynanacaktır.
Ne var ki, "karizmatik liderlik" ve "hizmet"in rekabeti tam da bu meyanda gerçekleşecektir.
Yeter ki, laik, demokratik ve toplumsal muhalefet buradan ders alsın ve rüzgara kapılmasın...