1 Mart 2003 tarihi, yaşandığı an itibarıyla, medya eliyle büyük bir panik havasını yaratmıştı. Zira 2. Körfez Savaşı arefesinde, ABD ordusunun Irak'a Güneydoğu Anadolu'dan açacağı "2.cephe" engellenmiş, ABD-Türkiye arasında, belki de 1964 "Johnson Mektubu"ndan sonraki en büyük kırılma yaşanmıştı.
Elbette bu yorumlar, yaşanan süreç içinde tükenmiş, işin gerçek boyutu sonraya bırakılmıştı. 10. senede ne iki ülkenin müttefiklik ilişkileri sona erdi, ne de yaşanan "güven bunalımı" sürekli bir krize dönüştü. Yine popüler kültürün etkisiyle filmleri yapılan, hakkında kitaplar yazılan 4 Temmuz 2003 "çuval" hadisesi de, o günkü değerlendirmeler kapsamında "1 Mart'ın intikamı" olarak adlandırıldı. Zaten "intikam" da malum filmde alındı. Oysa "çuval"da da görüldüğü gibi, 1 Mart'ı da aşan bir "bölgesel dönüşüm"ün parametreleri bir türlü Türkiye kamuoyuna yansıtılamadı.
O zaman dönelim 1999 yılına. 15 Şubat 1999'da Türk televizyonlarına yansıyan bir görüntü, nedense sadece 1999 yerel ve genel seçimlerine yaptığı etkiyle anıldı. PKK terör örgütünün başında bulunan Öcalan, devlet görevlilerinin "işi başardık" işaretleriyle, elleri bağlı, gözleri bantlı "memlekete hizmet vermeye hazırım" görüntüsü içinde, adeta yenilgisini kabul ediyordu. Çünkü en sonunda yakalanmıştı. Artık terör sona erecekti. Peki Öcalan'ı Türkiye'ye kim vermişti? Elbette ABD. Peki ABD bu "iyiliği" Türkiye'ye niye yapmıştı? CHP eski genel başkanı Deniz Baykal'ın deyimiyle "Türkiye'nin ABD'nin K.Irak politikasına karışmaması karşılığında" bu jest gündeme gelmişti. Halbuki 1. Körfez Savaşı sonrası, 1991'den beri Türkiye, önce mülteciler nedeniyle BM Güvenlik Konseyi'ne başvurarak, 36. paralelin kuzeyinde Irak merkezi otoritesine "uçuşa yasak bölge" konulmasına vesile olurken, iki körfez savaşı arası (1991-2003) anılan bölgenin altyapısını kurduğu gibi, günümüzde de 1200 şirketiyle bölgede faal durumda. Üstelik uluslararası birlikleri ifade eden, BM Güvenlik Konseyi kararıyla yerleştirilen Çekiç Güç'e de İncirlik üssünde ev sahipliği yaptı.
Peki 1999 neden kilometre taşıydı? Zira ekonomik ilişkilerini K.Irak'la geliştiren Türkiye'nin askeri varlığı bu bölgede tepki çekiyordu. Çünkü Türkiye PKK terör örgütüne yönelik "sınır ötesi harekatlarla" bölgedeki askeri konumunu ortaya koyuyordu.
2003'teki II.Körfez Savaşı'ndan sonra, 2005 Irak anayasasıyla "Kürdistan Bölgesel Yönetimi"ne dönüşen K.Irak'ta Barzani, yeni bir "siyasal liderlik" konumlandırdı. Talabani ise Irak'ın cumhurbaşkanı oldu. 1 Mart 2003'te Türkiye'nin "ağzına çalınan bir parmak bal", K.Irak'ta kendi askeri nüfuzunu gerçekleştireceği üzerine idi. Oysa "1 Mart tezkeresi"nde Türk ordusuna Bağdat'ta görev verilirken, Barzani ve Talabani'yi ABD'ye rağmen diskalifiye etme düşüncesi tam bir "oyalamaca" idi.
1 Mart 2003 ABD'nin Irak'ı işgalini engelleyemedi ama Türkiye'nin savaşa katılımını, kendi topraklarının bir başka askeri güce açılmasına mani oldu. Bununla birlikte Özal'dan beri süren "başkanlık sistemi-federasyon sarmalı", şimdiki siyasal iklimde artık "İmralı ile müzakere" başlığında yeni bir konuymuş gibi tekrar ısıtılıyor. ABD, özellikle Irak'ta konvansiyonel işgalini bitirdiği Aralık 2011'den beri, kendisine sadık kalan tek müttefik olan Barzani bölgesini ayakta tutmaya çalışıyor. Türkiye-Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) arasındaki ekonomik altyapının, "gevşek bir federasyona" dönüştürülmesi, gelecekte bir bakıma Sünni ve Şii Araplar'a karşı bir "güvence"yi resmileşitiriyor. Öte yandan terör örgütü PKK, kendisini Kandil'de "himaye eden" KBY'nin Türkiye ile olası siyasal birlikteliğinde "dışlanmak" istemiyor. O yüzden "terör kozunu", 2004'ten beri yeniden başladığı terör eylemleri çerçevesinde özellikle 2010 yazından itibaren "geometrik" olarak yükseltiyor.
Öcalan'ın yakalandığı tarihte başbakanlık görevini sürdüren Ecevit, başbakanlığı bıraktıktan sonra, son yıllarında "ABD Apo'yu bize neden verdi, hala anlayabilmiş değilim" diyordu. Ve öğrenemeden de aramızdan ayrıldı. Bugün fiilen bir siyasal konuma sahip algısı yarattırılan Öcalan, "terörü bitirme karşılığında" yeni bir anayasadan, hatta yeni bir cumhuriyetten söz ediyor.
1 Mart'a karşı mücadele eden bürokratik ve siyasal kadroların tasfiyesi de belki bu fotoğrafı anlamamıza vesile olabiliyor.