Bağımsız milletvekili Leyla Zana'nın sayın başbakanla 30 Haziran 2012'de yaptığı görüşme, gündemde önemli bir yer kapladı. Aslında bir süredir Zana, Hürriyet'e verdiği özel demeçlerinde de belirttiği üzere, Erdoğan'ı "Kürt sorunu"nun çözülmesinde "kilit" olarak değerlendirdi. Bir yandan kendi deyimiyle hiçbir silahlı mücadelenin sonsuza kadar süremeyeceğini, gözyaşı ve kanın durması gerektiğini, sorunu çözecek kişinin de "başbakan" olduğunu eş zamanlı olarak formüle eden bir söylem geliştirdi.
Zana'ya BDP-PKK çizgisinden eleştirel bir bakışın geliştiği çok ta gerçekçi gözükmüyor. Kendi davası açısından "bedel" ödemeyi göze almış bir siyasetçinin, birden 180 derece değiştiğini söylemek, hiç inandırıcı değil. Özellikle kağıt üzerinde "temsil" konumu olmayan bir siyasinin Erdoğan'la "müzakere" etmesi daha kolay. Ancak Erdoğan, Zana'yla görüşmesinin ardından "iyimser" olmakla birlikte, basın mensuplarından kendisine yönelen, bir sonraki görüşmenin olup olmayacağı sorusuna, "hayır" dedi.
Zana'nın 1 Temmuz 2012'deki basın toplantısında ifade ettiği ana konu başlıklarında, özellikle PKK örgütünün başındaki Öcalan'a "ev hapsi" konusu dikkat çekti. Aslında bu vurgulanan, "görüşme" özetinden ziyade, Zana'nın son günlerde geliştirdiği görüşlerin bir dökümüydü. Erdoğan-Zana görüşmesi, "görüşmek" üzere yapılan bir sohbetti. Ve "terörle mücadele"de şahin görülen bir önceki dönemin içişleri bakanı ve şimdiki başbakan yardımcısı Beşir Atalay'ın "görüşmede bulunması" haber değeri taşıyordu.
Leyla Zana, "Öcalan'a ev hapsi" dışında, "ana dilde eğitim", "Kürtler'in anayasal konuma kavuşması" gibi taleplerini, "ayrılıkçı" bir yüzeyde değil de, "birlik" çerçevesinde ortaya koydu. Böylece "anayasal yapının", "üniter devletin" değiştiği, en önemlisi "PKK'nın siyasallaştığı" bir "yol haritası"nın izleri görüldü.
ABD'nin 2011 Aralık'ında Irak'tan çekilmesinden sonra, "PKK'nın yol haritası" netleşti.
Şöyle ki:
1- Irak'ta Barzani liderliğindeki özerk Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin AKP iktidarıyla anlaşmasına karşın; PKK'nın yeni dönemde yeterli güvenceleri alarak "silahsızlanması" ve "siyasallaşması".
2- Bu konuyla koşut olarak, anayasada üniter yapının değiştirilmesi, "Kürtler"in "ayrı halk" olarak kabul edilmesi, "PKK militanları ve yöneticileri"ne "genel af" ilan edilmesi ve siyasal haklarına kavuşmaları.
3- Öcalan'ı siyasi sürece dahil edecek bir geçiş süreci. Bu bağlamda, "önce ev hapsi, ikinci aşamada "af", üçüncü aşamada "medeni ve siyasi haklarına kavuşması".
Daha başka maddeler de eklemek mümkündür. İktidar ve ana muhalefetin son dönemde aslında tartıştıkları konular, kamuoyuna açıklanmayan ama herkesin bildiği bu "yol haritası"nın zamanlaması ve içeriğinin sürece yayılmasıdır.
Suriye karışıklığı, PKK'ya hayal ettiği yönetimi, yani Kuzeydoğu Suriye topraklarını bahşetmek üzeredir. Üstelik gerek Esad yönetimi, gerekse de İhvancı Hür Suriye Ordusu, "özerklik" kavramı altında, PKK'ya bir "yönetim modeli" hazırlamak durumundadırlar.
Kandil-Diyarbakır-Ankara-İmralı dörtgeni çerçevesinde ortaya konulan Kürt ayrılıkçı hareketi, şimdi de Suriye'de Kamışlı bölgesini, bir özerk yönetim bölgesi ve "kalıcı üssü" haline getirmek üzeredir. Terör örgütü, Irak'ta "misafir, Suriye'de ise "ev sahibi" konumundadır. Türkiye'de ise "ortak" olma ve "özerklik" kazanma sevdasındadır.
Peki Türkiye siyaseti, iktidarı ve muhalefetiyle bu "yol haritası"nın neresindedir? Asıl soru buradadır. Günlük siyasi polemiklere aldanıp, konuyu karıştırmayalım...
Zana'ya BDP-PKK çizgisinden eleştirel bir bakışın geliştiği çok ta gerçekçi gözükmüyor. Kendi davası açısından "bedel" ödemeyi göze almış bir siyasetçinin, birden 180 derece değiştiğini söylemek, hiç inandırıcı değil. Özellikle kağıt üzerinde "temsil" konumu olmayan bir siyasinin Erdoğan'la "müzakere" etmesi daha kolay. Ancak Erdoğan, Zana'yla görüşmesinin ardından "iyimser" olmakla birlikte, basın mensuplarından kendisine yönelen, bir sonraki görüşmenin olup olmayacağı sorusuna, "hayır" dedi.
Zana'nın 1 Temmuz 2012'deki basın toplantısında ifade ettiği ana konu başlıklarında, özellikle PKK örgütünün başındaki Öcalan'a "ev hapsi" konusu dikkat çekti. Aslında bu vurgulanan, "görüşme" özetinden ziyade, Zana'nın son günlerde geliştirdiği görüşlerin bir dökümüydü. Erdoğan-Zana görüşmesi, "görüşmek" üzere yapılan bir sohbetti. Ve "terörle mücadele"de şahin görülen bir önceki dönemin içişleri bakanı ve şimdiki başbakan yardımcısı Beşir Atalay'ın "görüşmede bulunması" haber değeri taşıyordu.
Leyla Zana, "Öcalan'a ev hapsi" dışında, "ana dilde eğitim", "Kürtler'in anayasal konuma kavuşması" gibi taleplerini, "ayrılıkçı" bir yüzeyde değil de, "birlik" çerçevesinde ortaya koydu. Böylece "anayasal yapının", "üniter devletin" değiştiği, en önemlisi "PKK'nın siyasallaştığı" bir "yol haritası"nın izleri görüldü.
ABD'nin 2011 Aralık'ında Irak'tan çekilmesinden sonra, "PKK'nın yol haritası" netleşti.
Şöyle ki:
1- Irak'ta Barzani liderliğindeki özerk Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin AKP iktidarıyla anlaşmasına karşın; PKK'nın yeni dönemde yeterli güvenceleri alarak "silahsızlanması" ve "siyasallaşması".
2- Bu konuyla koşut olarak, anayasada üniter yapının değiştirilmesi, "Kürtler"in "ayrı halk" olarak kabul edilmesi, "PKK militanları ve yöneticileri"ne "genel af" ilan edilmesi ve siyasal haklarına kavuşmaları.
3- Öcalan'ı siyasi sürece dahil edecek bir geçiş süreci. Bu bağlamda, "önce ev hapsi, ikinci aşamada "af", üçüncü aşamada "medeni ve siyasi haklarına kavuşması".
Daha başka maddeler de eklemek mümkündür. İktidar ve ana muhalefetin son dönemde aslında tartıştıkları konular, kamuoyuna açıklanmayan ama herkesin bildiği bu "yol haritası"nın zamanlaması ve içeriğinin sürece yayılmasıdır.
Suriye karışıklığı, PKK'ya hayal ettiği yönetimi, yani Kuzeydoğu Suriye topraklarını bahşetmek üzeredir. Üstelik gerek Esad yönetimi, gerekse de İhvancı Hür Suriye Ordusu, "özerklik" kavramı altında, PKK'ya bir "yönetim modeli" hazırlamak durumundadırlar.
Kandil-Diyarbakır-Ankara-İmralı dörtgeni çerçevesinde ortaya konulan Kürt ayrılıkçı hareketi, şimdi de Suriye'de Kamışlı bölgesini, bir özerk yönetim bölgesi ve "kalıcı üssü" haline getirmek üzeredir. Terör örgütü, Irak'ta "misafir, Suriye'de ise "ev sahibi" konumundadır. Türkiye'de ise "ortak" olma ve "özerklik" kazanma sevdasındadır.
Peki Türkiye siyaseti, iktidarı ve muhalefetiyle bu "yol haritası"nın neresindedir? Asıl soru buradadır. Günlük siyasi polemiklere aldanıp, konuyu karıştırmayalım...