12 Temmuz 2012 Perşembe

ÇANKAYA'DA MC İTTİFAKI MI?

2014 Ağustos'u yaklaştıkça, "Cumhurbaşkanlığı Seçimi"nin siyasete etkisi gün geçtikçe artıyor. Sadece 12 Temmuz 2012'de yaşanan siyasal gelişmeler bile, ortaya konulan "siyasal strateji"nin parametrelerini daha fazla açığa çıkarıyor.
Belli bir süreden beri medyada, HAS Parti olarak bilinen HSP'nin genel başkanı Prof.Dr. Numan Kurtulmuş'un AKP'ye katılacağı yorumları yapılıyordu. Hatta 2014 sonrası, Kurtulmuş'un "başbakan" olacağı kuvvetle dile getiriliyordu. Başka bir parti liderinin, "genel başkan+başbakan" yapılması formülü, Türk siyasal yaşamında pek alışageldik bir uygulama değil. Gerçi Kurtulmuş ve Erdoğan'ın "Milli Görüş" geleneğinden gelmesi çok önemli bir ortak payda. Öte yandan Kurtulmuş, AKP-SP ayrımında, SP'yi tercih etmekle yetinmemiş, bu partinin genel başkanlığına seçilmiştir. Milli Görüş'ün "son temsilcisi" SP'yi, 2009 yerel seçimlerinde, il genel meclisi oylarını %5'e çıkaran Kurtulmuş, AKP'ye karşı önemli bir odak potansiyelini ortaya koymuştu. Hatta şimdi ters düştüğü, partisinin İstanbul il başkanı Mehmet Bekaroğlu, "otobüs durağında bekleyen başörtülü kıza çamur sıçratan, jip sahibi başörtülü kız" örneğiyle, sorunun sosyo-ekonomik temeline inmiş, AKP'nin "kapitalist sistemi içselleştirmesi, kendi zenginini yaratması" örneğini vermişti. "Mücahitler"in "müteahhit" olması değerlendirmeleri de, AKP-SP ayrımında, sınıfsal zemini vurguluyordu.
Kurtulmuş'un "parlak liderlik" imajına karşın, SP'deki "Erbakan" geleneği tarafından liderlikten uzaklaştırılması, Prof. Erbakan'ın "ölmeden önce" son liderliğini bir kez daha SP kongresinde seçilerek yapması, Kurtulmuş'un Halkın Sesi Partisi (HSP)yi kurması sonucunu verdi.
Ancak Kurtulmuş'un adı, partisinin siyasal rotasından ziyade, AKP'de "Erdoğan sonrası" siyasal senaryolarda geçmeye başladı. Bugüne kadar, Kurtulmuş'un "sessiz"liği tercih ettiği ortamda, 12 Temmuz itibarıyla, Kurtulmuş'un AKP'ye "iltihakı" somut bir noktaya geldi. Erdoğan-Kurtulmuş zirvesi bir bakıma 2014 sonrası "Gül'süz denklemin" ipucu oldu. Bu çerçevede, "başkanlık" sistemi anayasal olarak değişmese de, "yarı-başkanlık" düzenlemeleri yüzeyinde, Erdoğan-Kurtulmuş formülü çok konuşulacaktır.
AKP Manisa milletvekili Selçuk Özdağ'ın yine aynı gün, "Bahçelievler katliamı hükümlüleri hakkında talimatı başbakan verdi" demeci, yargı ve vicdan açısından çok tartışılacak bir konu olmakla birlikte, Özdağ, "12 Eylül sonrasındaki düzenlemelerde Solcular dışarı çıktı, Ülkücüler kaldı" diyerek, aslında Kurtulmuş olayıyla birlikte, bir başka genel stratejiyi ete kemiğe büründürdü. 12 Eylül 2010 referandumundan önce de "eski Ülkücüler"in AKP'nin istediği anayasal değişikliklere destek vermesi, AKP-Eski Ülkücü ittifakı açısından bir mesaj vermeye başladı.
AKP, Sağ'ın "farklı renkleri"ni "tek çatı" altında toplayarak, "büyük stratejisi"ni sahneye koyuyor. Son günlerde AKP'nin gerek Kürt sorunu gerekse de Aleviler'e karşı söylemde, bugünkü değil ama 12 Eylül öncesindeki MHP'ye atıfta bulunması boşuna değil. Orta ve Doğu Anadolu'daki "Sünni taassubu"na dayanan, "etnik Türk milliyetçiliği"ne referans veren AKP, 2014'e doğru "Çankaya'da MC ittifakı" hazırlıyor. Ancak sözkonusu ittifakı başka partilerle değil, kendi içinde somutlaştırmak istiyor. Kimbilir "Cemaat dışarı, eski Ülkücüler içeri" mi olur? Ya da Kurtulmuş ve BBP'nin de katıldığı bir "mozaik" oluşur mu? 1. ve 2.MC, "antikomünizm" zemininde, "liberal, milliyetçi, muhafazakar" otoriter bir altyapıyı yansıtmış, CHP'yi "düşman" bellemişti. 3.MC'de Osmanlı ortak parantezinde demokrasiye karşı bir ortak refleks yükselirken, CHP yine düşman bellendi.
MUHALEFETE DUYURULUR...