8 Haziran 2017 Perşembe

KATAR’DA ‘KILIÇ DANSI’


http://politikaakademisi.org/2017/06/07/katarda-kilic-dansi/

Son yıllarda Türkiye’de adı en çok geçen ülkelerden birisi de Katar olarak kaydediliyor. Aslında sadece ülkemizde değil,  Ortadoğu ve dünya politikasında da sıklıkla vurgulanan, haritada çok dikkat çekmese de, doğalgaz zenginliğiyle ve farklı ülkelerdeki devasa yatırımlarıyla dikkat çeken bir Emirlik’ten söz ediyoruz. Basra Körfezi’nde Suudi Arabistan’a yakın Sünni rejimler kısaca “Körfez ülkeleri” olarak adlandırılırken, Katar, 1990’ların sonundan itibaren bölgesel anlamda da Suudi Arabistan’dan farklılaşan politikasıyla, tepki çeken bir unsur haline geldi.
2010 sonu ve 2011 başında “sözde Arap Baharı” olarak geçen olaylarda, Katar sermayesine ait El Cezire kanalı adeta “bölgesel CNN” olmaya soyundu. Katar’da olmayan demokrasi, Tunus, Mısır, Libya ve en son da Suriye’de talep edildi. “Naklen devrim” gerçekleştirme girişimlerinde, Mısır’da İhvan destekli bir yönetim istense de, Mursi’nin liderliğindeki İhvan sadece bir yıl dayanabildi ve ABD destekli bir askeri darbeyle devrildi. Sisi yönetimine, ertesi gün, Suudi Arabistan liderliğindeki Körfez ülkeleri 8 milyar $ verdiler; bir nevi “darbenin sponsoru” oldular. Libya’da El Kaide ve IŞİD’in güçlenmesi ve Suriye ve Irak derinliğinde “IŞİD imparatorluğu”nun kurulma girişimlerinde de hep Katar’ın adı geçti. Hamas’ın Gazze’deki konumu ve yaşanan çeşitli saldırılarda, Katar, özellikle Suriye kaosu başladıktan sonra, Hamas yöneticilerini ağırlayarak, İhvan-Hamas ekseninde bölgede belirleyici bir güç olmaya soyundu. Türkiye ile yakın siyasi, askeri ve ekonomik müttefik görünümünde, Körfez ülkelerinin son kararları da değerlendirildiğinde, ikili bir “değerli yalnızlık” senaryosunun pekiştiğini gözlemlemek mümkündür.
Bölgesel vesayet arayışlarında, ABD Başkanı Donald Trump’ın Mayıs’ta Suudi Arabistan ve İsrail temaslarında görüldüğü üzere, “İran karşıtı cephe”nin mimarisi dikkat çekti. İsrail ve Suudi Arabistan’ın yanısıra, Körfez ülkeleri ve Mısır bu çerçevede ele alınırken, Türkiye dengeleri gözetirken, Katar, İran’la da yakın ilişkiye sahip olmanın olumsuzluklarını bu eksende hissetmeye başladı. Körfez’de İran’la Kuzey Gaz Sahası’ndaki ortaklığı ve yoğun ilişkileri, soru işaretlerini ciddi anlamda pekiştirdi (http://www.sozcu.com.tr/2017/dunya/trump-geldi-ortadoguda-enerji-kavgasi-basladi-1884531/). Öte yandan, İran meclisine ve Humeyni’nin mezarına yapılan IŞİD saldırıları, İran’ın da yeni dönemde terörün hedefi  olacağını göstermektedir (https://t.co/xoO2P4ESEw). Ne var ki, krizin ilk başından beri, ABD, Katar’a karşı daha mesafeli bir tutum sergiledi. Zira Saddam Hüseyin’in devrilmesinde ve halen devam eden Afganistan’daki NATO operasyonlarında, Katar’daki ABD üslerinin konumunu yok saymak olanaksızdır.
Bununla birlikte, Suudi Arabistan, Körfez ülkeleri, Mısır, Maldivler, Moritanya, Ürdün’ün diplomatik ilişkileri askıya alan, Körfez ülkeleri ve Mısır’ın, hava sahasını kapatma, kara sınırlarını Suudi Arabistan başta olmak üzere bloke etme davranışı, kendi vatandaşlarını ivedilikle çağırma, gıda ambargosuna varan yaptırımlar, bölgesel ablukanın perde arkasında, ABD taleplerinin de dile getirildiğini gösteriyor. El Cezire’den @faisaledroos’un aktarımıyla, Suudi Arabistan, Kuveyt aracılığıyla, 6 Haziran 2017 gecesi, 10 ön koşul ileri sürerek, Katar’a ilişkilerin normalleşmesi için 24 saat mühlet verdi. Suudi Arabistan’ın Katar’a ültimatom verdiği 10 ön koşullar şöyle aktarılmaktadır:
1-) İran’la acilen diplomatik ilişkileri kes.
2-) Hamas üyelerini sınırdışı et.
3-) Hamas üyelerinin banka hesaplarını dondur ve anlaşmaları durdur.
4-) Müslüman Kardeşler (İhvan) üyelerini sınırdışı et.
5-) Körfez İşbirliği Konseyi karşıtı unsurları sınırdışı et.
6-) Terör örgütlerini desteklemeyi durdur.
7-) Mısır’ın iç işlerine müdahaleyi durdur.
8-) El Cezire’nin yayınlarına ara ver.
9-) El Cezire’nin Körfez yönetimlerine karşı tacizleri için özür dile
10-) Körfez İşbirliği Konseyi’nin temel antlaşmasına aykırı eylemleri durdur.
Buradan yola çıkarak, Suudi Arabistan’ın da bir dönem destek verdiği siyasaları unuttuğu, Trump’la Suudi Kralı’nın birlikte oynadığı simgesel “kılıç dansı”nın, etkilerini hissettirdiği görülmektedir. Tüm bu tartışmalar zemininde, nasıl bir pazarlık sergileneceği görülecektir. Diplomatik teamüllerde, verilen mühletin sonunda yaptırımlar beklenir. Yemen örneğindekine benzer silahlı bir müdahale ivedilikle tahmin edilmese de, ekonomik yaptırımların kalıcı hale gelmesi, Katar’da “ekonomik kriz” yaşanması olasılığı masada durmaktadır. Türkiye’nin iktisadi işbirliği ne kadar işe yarayacak ya da  Suudi Arabistan’la farklı eksenlere mi düşülecektir?
Soruları hemen yanıtlamak zor gözükse de, Katar merkezli ekonomik düşler, bölgesel vesayet, bölgeyi biçimlendirme arayışları ve “ılımlı İslam” hayalleri suya düşmüş gözükmektedir. Yeni dönemi bu yönüyle anlamak, Obama fantezilerinin yanıltıcı büyüsünü, ABD yardımıyla, bölgesel güç olma arayışlarını unutmak gerekmektedir.
Rakka’ya SDG görüntüsü altında yapılan operasyon, IŞİD’i tasfiye sürecinin hızlanması, Suriye’deki ham beklentilerin, ABD-Rusya desteğinde bir PKK terör oluşumuyla sonlandığını göstermektedir. Sil baştan da o kadar zor ki, resimleri Türkiye’de statlara asılan Katar Emiri, ileride hangi komplolarla anılacaktır hep birlikte göreceğiz…
Yrd. Doç. Dr. Deniz TANS