23 Nisan 2014'te dünya medyasına ilginç bir haber düştü. Filistin'in rakip iki örgütü, " 5 hafta içinde ortak hükümet kurmak", "6 ayda genel seçimlere gitmek" gibi konularda uzlaşarak, Filistin'de yeniden ortak bir yönetim kurmaya karar vermişlerdi.
(http://www.bbc.com/news/world-middle-east-27128902)
Bu çerçevede 2007'den beri fiilen ayrılmış Filistin, siyasal açıdan yeniden birleşecek, ortak bir yönetime kavuşacaktı. El Fetih-Hamas arasındaki son ortak hükümet ya da başka bir deyimle "milli koalisyon", Suudi Arabistan'ın sponsorluğunda, 2007'nin ilk altı ayında vücut bulmuş, Hamas'ın Gazze'deki siyasal darbesiyle, Filistin Otoritesi'nin Gazze'deki varlığı sona ermişti. Filistin devlet başkanı Abbas'a bağlı sınır muhafızlarının Gazze-Mısır arasındaki Refah sınır kapısından kovulması, Gazze'deki El Fetih bürolarının kapatılması, sözkonusu hamlenin somut göstergeleriydi.
Son Filistin koalisyonunun, Filistin topraklarının "bölünmesi"yle sonuçlanması, yeni hükümet hakkında zihinlere pek iyimser yorumlar getirmiyor. Öte yandan 2006'daki Filistin Otoritesi seçimlerini kazanan Hamas'ın, hukuki varlığını İsrail-Filistin Oslo Barış Görüşmeleri'nden alan Filistin Otoritesi'nin "resmi politikaları"na aykırı olarak, İsrail'i tanımaması, 2006 yazında yaşanan II.Lübnan Savaşı'nda Hizbullah'a destek amacıyla Gazze'den İsrail'i roketlerle vurması, son Hamas hükümetinin düşmesine neden olmuştu. Zira pek çok Hamas milletvekili İsrail tarafından tuuklanmış, Hamas Filistin parlamentosundaki çoğunluğunu kaybetmişti.
Hamas'ın 2007 Haziran'ında gerçekleştirdiği siyasal darbe, sadece "Filistin'in bölünmesi" ile sonuçlanmadı. İsrail, Filistin Otoritesi'ni tanımayan Hamas'ı cezalandırmak amacıyla, Gazze'ye sözkonusu tarihten itibaren "deniz ablukası" uygulamaya başladı. "Mübarek'in Mısır'ı" da, "kara ablukası" ile, İsrail'in politikasını tamamladı.
İsrail'in Mısır yönetimiyle birlikte Gazze'ye uyguladığı abluka ve ambargo, silah kaçakçılığını önlemeye yönelik olarak ilan edildi. Ne var ki, gıda ve ilaç gereksinimlerinin karşılanmasındaki zorluklar, bu bölgede insani bir sorunu ortaya koymaya başladı. Bölgede daha önce "yenilmezlik" avantajına sahip olan İsrail, siyasal açıdan II.Lübnan Savaşı'nda olduğu gibi, Aralık-2008-Ocak 2009'da Gazze'ye yönelik ifa ettiği Dökme Kurşun Operasyonu'nda da başarı sağlayamadı. Çünkü ne Lübnan'da Hizbullah'ın varlığına son verebildi, ne de Gazze'de Hamas yönetimini devirebildi. Askeri anlamda üstünlük sağlamış gözükse de, belirlediği siyasal hedeflere ulaşamadı.
31 Ocak 2009'da Davos'ta Erdoğan'la İsrail cumhurbaşkanı Peres ve moderatör Ignatius arasında yaşanan "one minutes" vakası, Dökme Kurşun Operasyonu'ndan sonra gerçekleşti.
31 Mayıs 2010'da yaşanan ve 9 Türk yurttaşının ölümüyle sonuçlanan Mavi Marmara hadisesi de, İsrail'in Gazze'ye uyguladığı ambargoyu delmek için yapılan sivil inisiyatifler içinde gösterildi. Bununla birlikte, AKP yönetiminin, geminin yola çıkış hazırlıklarından itibaren konuyu siyasal bir propaganda malzemesi haline getirmesi, İHH'nın çeşitli İslamcı örgütlerle, konuyu bir ideolojik bir seferberlik olarak sunması, süreci hayli karışık bir tabloya dönüştürdü.
Siyasal iktidarın, Hamas'a yönelik zafiyeti, Filistin Otoritesi'ni elinde bulunduran El Fetih'le önemli mesafelerin oluşmasını sağladı. Bu arada, 2007'den sonra Suriye-İran çizgisine yaklaşan Hamas, 2011'deki "sözde Arap Baharı" ve 2012'de Mursi liderliğindeki İhvan'ın Mısır'da iktidara gelmesinin ardından, bu çizgiden uzaklaşmaya başladı. Sürgünde Suriye'de yaşayan Hamas lideri Meşal, Suriye'yi 2011'den sonra terketti, Katar'a yerleştiği iddia edildi. 2013'de İhvan'ın Mısır'da askeri darbeyle devrilmesi, Hamas açısından, yeni arayışları ortaya koydu.
Gazze'deki "tek taraflı" yönetiminin, hem Suriye-İran çizgisinden siyasal açıdan uzaklaşması, hem de Suriye'nin içine düştüğü kaos ortamında, destek verme şansının kalmamasıyla, Hamas birtakım manevralar hesaplamaya başladı.
El Fetih'in, İsrail'le yürütülmesi planlanan "barış görüşmeleri"ni bitiren "Hamas'la uzlaşma" yaklaşımı ise İsrail karşısında yeni hamle yapma şansının azalması, İsrail'in Batı Şeria'da, yerleşimciler dahil birtakım konularda geri adım atmamasından kaynaklanmaktadır.
2010'da resmen görev süresi olan Filistin devlet başkanı Abbas, 4 yıldan beri, deyim yerindeyse uzatmaları oynamakta, meşruiyet sorunları yaşamaktadır. El Fetih, Batı Şeria'ya sıkışan siyasal konumuna, açılım getirmeye çalışmakta, Gazze'de de vücut bulmaya gayre etmektedir.
"Bölünmüş Filistin"in "Birleşik Filistin"e dönüşmesinde, kuşkusuz en göze çarpan sorun coğrafi olarak Batı Şeria ve Gazze'nin karasal anlamda birbirinden kopuk olmasıdır. Ancak bundan daha önemli olarak, siyasal ayrımlar, farklı sosyolojik ve ekonomik yapılanmalar, iyimser yorumları azaltmaktadır.
İsrail'le "barış görüşmeleri"ne karşı tavırlar koyan bir siyasal ortakla, olası bir Filistin "ortak hükümeti", El Fetih'i zayıflatacak, Hamas'ı güçlendirecekir. Hele muhtemel bir İsrail müdahalesi olursa, Hamas, Batı Şeria'da bile El Fetih'i geriletebilir.
Siyasal iktidarın "benimsediği", Filistin uzlaşması, Baı tarafından kuşkuyla karşılanıyor.
2014'ün geriye kalanı, bu konudaki ihtilafların artmasına tanık olacaktır.
(http://www.bbc.com/news/world-middle-east-27128902)
Bu çerçevede 2007'den beri fiilen ayrılmış Filistin, siyasal açıdan yeniden birleşecek, ortak bir yönetime kavuşacaktı. El Fetih-Hamas arasındaki son ortak hükümet ya da başka bir deyimle "milli koalisyon", Suudi Arabistan'ın sponsorluğunda, 2007'nin ilk altı ayında vücut bulmuş, Hamas'ın Gazze'deki siyasal darbesiyle, Filistin Otoritesi'nin Gazze'deki varlığı sona ermişti. Filistin devlet başkanı Abbas'a bağlı sınır muhafızlarının Gazze-Mısır arasındaki Refah sınır kapısından kovulması, Gazze'deki El Fetih bürolarının kapatılması, sözkonusu hamlenin somut göstergeleriydi.
Son Filistin koalisyonunun, Filistin topraklarının "bölünmesi"yle sonuçlanması, yeni hükümet hakkında zihinlere pek iyimser yorumlar getirmiyor. Öte yandan 2006'daki Filistin Otoritesi seçimlerini kazanan Hamas'ın, hukuki varlığını İsrail-Filistin Oslo Barış Görüşmeleri'nden alan Filistin Otoritesi'nin "resmi politikaları"na aykırı olarak, İsrail'i tanımaması, 2006 yazında yaşanan II.Lübnan Savaşı'nda Hizbullah'a destek amacıyla Gazze'den İsrail'i roketlerle vurması, son Hamas hükümetinin düşmesine neden olmuştu. Zira pek çok Hamas milletvekili İsrail tarafından tuuklanmış, Hamas Filistin parlamentosundaki çoğunluğunu kaybetmişti.
Hamas'ın 2007 Haziran'ında gerçekleştirdiği siyasal darbe, sadece "Filistin'in bölünmesi" ile sonuçlanmadı. İsrail, Filistin Otoritesi'ni tanımayan Hamas'ı cezalandırmak amacıyla, Gazze'ye sözkonusu tarihten itibaren "deniz ablukası" uygulamaya başladı. "Mübarek'in Mısır'ı" da, "kara ablukası" ile, İsrail'in politikasını tamamladı.
İsrail'in Mısır yönetimiyle birlikte Gazze'ye uyguladığı abluka ve ambargo, silah kaçakçılığını önlemeye yönelik olarak ilan edildi. Ne var ki, gıda ve ilaç gereksinimlerinin karşılanmasındaki zorluklar, bu bölgede insani bir sorunu ortaya koymaya başladı. Bölgede daha önce "yenilmezlik" avantajına sahip olan İsrail, siyasal açıdan II.Lübnan Savaşı'nda olduğu gibi, Aralık-2008-Ocak 2009'da Gazze'ye yönelik ifa ettiği Dökme Kurşun Operasyonu'nda da başarı sağlayamadı. Çünkü ne Lübnan'da Hizbullah'ın varlığına son verebildi, ne de Gazze'de Hamas yönetimini devirebildi. Askeri anlamda üstünlük sağlamış gözükse de, belirlediği siyasal hedeflere ulaşamadı.
31 Ocak 2009'da Davos'ta Erdoğan'la İsrail cumhurbaşkanı Peres ve moderatör Ignatius arasında yaşanan "one minutes" vakası, Dökme Kurşun Operasyonu'ndan sonra gerçekleşti.
31 Mayıs 2010'da yaşanan ve 9 Türk yurttaşının ölümüyle sonuçlanan Mavi Marmara hadisesi de, İsrail'in Gazze'ye uyguladığı ambargoyu delmek için yapılan sivil inisiyatifler içinde gösterildi. Bununla birlikte, AKP yönetiminin, geminin yola çıkış hazırlıklarından itibaren konuyu siyasal bir propaganda malzemesi haline getirmesi, İHH'nın çeşitli İslamcı örgütlerle, konuyu bir ideolojik bir seferberlik olarak sunması, süreci hayli karışık bir tabloya dönüştürdü.
Siyasal iktidarın, Hamas'a yönelik zafiyeti, Filistin Otoritesi'ni elinde bulunduran El Fetih'le önemli mesafelerin oluşmasını sağladı. Bu arada, 2007'den sonra Suriye-İran çizgisine yaklaşan Hamas, 2011'deki "sözde Arap Baharı" ve 2012'de Mursi liderliğindeki İhvan'ın Mısır'da iktidara gelmesinin ardından, bu çizgiden uzaklaşmaya başladı. Sürgünde Suriye'de yaşayan Hamas lideri Meşal, Suriye'yi 2011'den sonra terketti, Katar'a yerleştiği iddia edildi. 2013'de İhvan'ın Mısır'da askeri darbeyle devrilmesi, Hamas açısından, yeni arayışları ortaya koydu.
Gazze'deki "tek taraflı" yönetiminin, hem Suriye-İran çizgisinden siyasal açıdan uzaklaşması, hem de Suriye'nin içine düştüğü kaos ortamında, destek verme şansının kalmamasıyla, Hamas birtakım manevralar hesaplamaya başladı.
El Fetih'in, İsrail'le yürütülmesi planlanan "barış görüşmeleri"ni bitiren "Hamas'la uzlaşma" yaklaşımı ise İsrail karşısında yeni hamle yapma şansının azalması, İsrail'in Batı Şeria'da, yerleşimciler dahil birtakım konularda geri adım atmamasından kaynaklanmaktadır.
2010'da resmen görev süresi olan Filistin devlet başkanı Abbas, 4 yıldan beri, deyim yerindeyse uzatmaları oynamakta, meşruiyet sorunları yaşamaktadır. El Fetih, Batı Şeria'ya sıkışan siyasal konumuna, açılım getirmeye çalışmakta, Gazze'de de vücut bulmaya gayre etmektedir.
"Bölünmüş Filistin"in "Birleşik Filistin"e dönüşmesinde, kuşkusuz en göze çarpan sorun coğrafi olarak Batı Şeria ve Gazze'nin karasal anlamda birbirinden kopuk olmasıdır. Ancak bundan daha önemli olarak, siyasal ayrımlar, farklı sosyolojik ve ekonomik yapılanmalar, iyimser yorumları azaltmaktadır.
İsrail'le "barış görüşmeleri"ne karşı tavırlar koyan bir siyasal ortakla, olası bir Filistin "ortak hükümeti", El Fetih'i zayıflatacak, Hamas'ı güçlendirecekir. Hele muhtemel bir İsrail müdahalesi olursa, Hamas, Batı Şeria'da bile El Fetih'i geriletebilir.
Siyasal iktidarın "benimsediği", Filistin uzlaşması, Baı tarafından kuşkuyla karşılanıyor.
2014'ün geriye kalanı, bu konudaki ihtilafların artmasına tanık olacaktır.