Cumhuriyet'in 90. yıldönümünü kutladığımız bu günde, tüm yurttaşlarımıza hep birlikte nice bayramlar dilerim.
Peki 90. yılında Cumhuriyet'i gerçekten anlayabildik mi? Cumhuriyet tarihiyle ilgili sayısız kitaplar, makaleler, araştırmalar yayınlandı. Tekrar kronolojik bir değerlendirme yapmayacağım.
Hiç düşündük mü? Şimdilerde pek fazla üzerinde durulmayan "devrim tarihi" derslerinin adı, neyi ifade ediyor. Elbette Devrim'i.
Cumhuriyet'in kendisi bir devrimdir, isyandır, meydan okumadır, gür bir haykırıştır. Kimileri Cumhuriyet'i bir "oldu-bitti" olarak değerlendirirken, tarihin akışı ile pek fazla ilgilenmiyorlar. Bir bakıma "oldu-bitti" algısı ortadayken, 19. yüzyılın başından itibaren, Osmanlı'daki kurumsal ve siyasal modernleşmenin, kesintisiz olarak devamı ve Atatürk'ün önderliğindeki Ulusal Kurtuluş Savaşı sonrası, yine devrimci bir atılımla yaşama geçmesi, bu çerçevede bir siyasal-toplumsal birikimi ortaya koymaktadır.
Günümüzde Cumhuriyet sonrası arayış içine girenler, bir asırlık bir zaman dilimi sonrası acaba anciént regime olarak neyi esas almaktadırlar? 1922 Kasım'ında biten Dolmabahçe iktidarını mı, 1918 öncesi İttihat Terakki iktidarını mı, 1909 öncesi Abdülhamit iktidarını mı?
İlber Ortaylı'nın "İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı" kitabını okuyanlar, 19. yüzyılın Osmanlı için tamamen kurumsal ve ardından toplumsal modernleşme hamleleriyle geçtiğini görürler. Dolaysıyla Abdülhamit dahil, Osmanlı sultanları, modernleşme sürecinin dışına çıkmamış ya da çıkamamışlardır.
O zaman günümüzdeki atıflarda, dönemine göre modernleşmede en az bir asır yer almış bir Osmanlı esas alınmaktadır.
Cumhuriyet, süregelen modernizmde, keskin bir dönüşümü, ikircikli modernleşmenin tasfiyesini ortaya koymaktadır. İmparatorluktan ulus-devlete geçiş, Osmanlı'daki evrim sürecinin, Atatürk'ün devrimci vizyonuyla tamamlanması, yeni bir başlangıca sıçramasını ortaya koymaktadır.
"Ulus-devlet sonrası" arayışını dile getirenler, Osmanlı'ya dönüşün restorasyonunu mu, yoksa post-modern bir belirsizliği mi belirtmektedirler? Globaliter bir devlet arayışı, yerel-küresel bağlamda mı ele alınacaktır, özerk yapıların üst kimliksiz bir araya gelmeleriyle nasıl bir hakikat rejimi tasarlanacaktır? İslamcı yapı özlemi, Aleviler'i ve Hanefilik dışındaki Sünni diğer kolları Kürtlük zemininde dışlayacak mıdır?
Kutuplaşmanın bu kadar arttığı bir toplumsal yapıda, "yarın kaygısı" hiç olmadığı kadar yoğunlaşmıştır.
Cumhuriyet'in tarihin akışı içindeki temelleri, yapısal boyutu kavranmadıkça, şaşkınlıklar sürecektir. Bunun için öncelikle Atatürk'ü anlamak gerekmektedir...
Peki 90. yılında Cumhuriyet'i gerçekten anlayabildik mi? Cumhuriyet tarihiyle ilgili sayısız kitaplar, makaleler, araştırmalar yayınlandı. Tekrar kronolojik bir değerlendirme yapmayacağım.
Hiç düşündük mü? Şimdilerde pek fazla üzerinde durulmayan "devrim tarihi" derslerinin adı, neyi ifade ediyor. Elbette Devrim'i.
Cumhuriyet'in kendisi bir devrimdir, isyandır, meydan okumadır, gür bir haykırıştır. Kimileri Cumhuriyet'i bir "oldu-bitti" olarak değerlendirirken, tarihin akışı ile pek fazla ilgilenmiyorlar. Bir bakıma "oldu-bitti" algısı ortadayken, 19. yüzyılın başından itibaren, Osmanlı'daki kurumsal ve siyasal modernleşmenin, kesintisiz olarak devamı ve Atatürk'ün önderliğindeki Ulusal Kurtuluş Savaşı sonrası, yine devrimci bir atılımla yaşama geçmesi, bu çerçevede bir siyasal-toplumsal birikimi ortaya koymaktadır.
Günümüzde Cumhuriyet sonrası arayış içine girenler, bir asırlık bir zaman dilimi sonrası acaba anciént regime olarak neyi esas almaktadırlar? 1922 Kasım'ında biten Dolmabahçe iktidarını mı, 1918 öncesi İttihat Terakki iktidarını mı, 1909 öncesi Abdülhamit iktidarını mı?
İlber Ortaylı'nın "İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı" kitabını okuyanlar, 19. yüzyılın Osmanlı için tamamen kurumsal ve ardından toplumsal modernleşme hamleleriyle geçtiğini görürler. Dolaysıyla Abdülhamit dahil, Osmanlı sultanları, modernleşme sürecinin dışına çıkmamış ya da çıkamamışlardır.
O zaman günümüzdeki atıflarda, dönemine göre modernleşmede en az bir asır yer almış bir Osmanlı esas alınmaktadır.
Cumhuriyet, süregelen modernizmde, keskin bir dönüşümü, ikircikli modernleşmenin tasfiyesini ortaya koymaktadır. İmparatorluktan ulus-devlete geçiş, Osmanlı'daki evrim sürecinin, Atatürk'ün devrimci vizyonuyla tamamlanması, yeni bir başlangıca sıçramasını ortaya koymaktadır.
"Ulus-devlet sonrası" arayışını dile getirenler, Osmanlı'ya dönüşün restorasyonunu mu, yoksa post-modern bir belirsizliği mi belirtmektedirler? Globaliter bir devlet arayışı, yerel-küresel bağlamda mı ele alınacaktır, özerk yapıların üst kimliksiz bir araya gelmeleriyle nasıl bir hakikat rejimi tasarlanacaktır? İslamcı yapı özlemi, Aleviler'i ve Hanefilik dışındaki Sünni diğer kolları Kürtlük zemininde dışlayacak mıdır?
Kutuplaşmanın bu kadar arttığı bir toplumsal yapıda, "yarın kaygısı" hiç olmadığı kadar yoğunlaşmıştır.
Cumhuriyet'in tarihin akışı içindeki temelleri, yapısal boyutu kavranmadıkça, şaşkınlıklar sürecektir. Bunun için öncelikle Atatürk'ü anlamak gerekmektedir...