http://politikaakademisi.org/2017/08/21/barzani-referandumu-ne-anlama-geliyor/
25 Eylül 2017’de düzenleneceği açıklanan, Irak anayasasına göre Kürdistan Bölgesel Yönetimi olarak adlandırılan Barzani bölgesinin “bağımsızlık referandumu”, pek çok soru işaretini de beraberinde getiriyor. 30 Ocak 2005’te, ABD vesayetinde oylanan Irak anayasa referandumunda, Barzani’nin kontrolündeki bölgede, gayrı resmi bir sandık konularak, sözde bağımsızlık referandumu da eşzamanlı yapılmış ve % 99’a yakın “evet” oyu verildiği açıklanmıştı. 12 yıl sonra ikinci kez gündeme gelen 2017 model “sözde bağımsızlık referandumu” arefesinde, aradan geçen pek çok olay ve olgu olduğunu not etmek gerekmektedir.
1991’deki Birinci Körfez Savaşı’nın ardından, Saddam’ın Barzani ve Talabani güçlerine karşı geçtiği saldırı sonrası, Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyi’ne başvurusu üzerine, 36. paralelin kuzeyi Saddam’a “uçuşa yasak bölge” haline getirilmiş, bölgenin güvenliği de İncirlik üssünde konuşlanan uluslararası Çekiç Güç’e verilmişti. Bu bölge, 1991-2003 yani iki körfez savaşı arasındaki dönemde, bir antiteye yani siyasal varlığa dönüştü. Türkiye ve Ortadoğu’da ilginç olan konu, Britanya ve Rusya arasında “Şark Meselesi”nin yaratıldığı, 19. yüzyılın son çeyreğinden itibaren Batı vesayetinde bir Kürt bağımsızlığı ya da Kürt hareketinin farklı vesilelerle gündeme gelmiş olmasıdır. 1881’de, ilk modern Kürt isyanı sayılan Şeyh Ubeydullah isyanından beri, bu çelişki, çeşitli vesilelerle yaşanmaktadır.
Benzer durum, Sevr’deki ”Kürt özerkliği” ya da Ulusal Kurtuluş Savaşı sürecinde yaşanan “Koçgiri isyanı”, Cumhuriyet sonrası “Şeyh Sait isyanı”nda defalarca tekrarlanmıştır. Önceleri İslamcı hareketlerle anılan bu ayaklanmalar, 1950’lerde Ortadoğu, 1960’lardan itibarense Türkiye özelinde sol hareketlerle harmanlanmış, hatta günümüzde Türkiye’deki sol siyasetin üzerinde tahakküm kurmaya varan bir çerçeveye ulaşmıştır.
Peki Barzani bu fotoğrafın neresindedir. Baba Molla Mustafa Barzani, 1958’de General Kasım’ın darbesinden sonra, SSCB’den Irak’a dönmüş; ancak beklediği özerklik vaadi yerine getirilmeyince, 1962-1975 arasında Şah’ın İran’ı ve İsrail’in ABD öncülüğündeki desteğiyle, “büyük ayaklanma”yı başlatmıştı. Türkiye’de feodaliteyi diline dolayan sol hareket, Barzani’nin aşiret özelliklerine yok saymış, farklı bir sentez arayışına girmişti. Ancak hesap etmedikleri, Barzani’nin olağanüstü “esnek” siyasetiydi. Sözgelimi SSCB destekli Baba Barzani, SSCB’den Irak’a döndükten sonra, ayaklanmasını ABD patronajında gerçekleştirmişti.
1991 sonrası oğul Barzani, aşiret özellikleri, İslami karakteri ve Nakşibendi kökleriyle, daha çok kendini göstermeye başladı. İran-Irak Savaşı sürecinde hareket serbestisi kazanan Barzani, iki körfez savaşı arasında önce Talabani’yle çatıştı, sonra Türkiye-ABD aracılığında Talabani’yle uzlaştı, Irak anayasasıyla “özerkleşti”, hatta bir ara “Yahudi” olduğu söylentisiyle İsrail’le geleneksel bağını güçlendirdi ve bugün de bağımsızlık için nabız yokluyor. Öte yandan, Türkiye’de iktidar partisinin (AKP) büyük kongresinde “Türkiye seninle gurur duyuyor” sloganıyla karşılandı ve Nakşi-İslamcı yönüyle Türkiye’de muhafazakarlığın İslamcı yönünü ve ortak paydasını vurgulamasına vesile olundu. “Kemalist Cumhuriyet”e karşı olma parantezinde, “sosyalist sol”dan “İslamcı sağ”a uzanan geniş bir politik spektrumun aktif ya da pasif desteğini aldı.
Belki bugün “bağımsızlık” Barzani açısından biraz daha vade gerektiriyor. Ancak artık imkansız değil; sadece zamanlama meselesini içeriyor. Suriye’deki “PYD” terörüne karşı, daha “zararsız”, Britanya ve ABD hattındaki “bizim çocuk” Barzani’ye karşı, bölgesel bir hareketin mimarisi gerçekten çok zor. İran Genelkurmay Başkanı’nın Türkiye ziyareti, bölgesel bir hareketin emaresi gibi görülse de, fazlaca anlam yüklenen bir teması andırıyor. Zira Barzani, Batılı güçlerin yanısıra, Rusya’yla da dengeli bir siyasetle, sosyalist, İslamcı, sağcı, solcu, bölgesel-bölge dışı güçlerle oldukça pragmatik bir diplomasi ve yaklaşımla adım adım hedefine ilerliyor.
Suriye’de Kürt bölgesiyle, Barzani bölgesi, “büyük Kürdistan” haritasını oluşturur mu? Bu birleşik harita Akdeniz’e bu vesileyle ulaşır mı? Fazlaca komplo teorisi kokan bu zihni egzersizler, Barzani’ye sadece hareket alanı kazandırıyor. İktidar partisi delegelerinin “Türkiye seninle gurur duyuyor” diye slogan attığı, en sekülerinden, en muhafazakarına Türk burjuvazisinin 1200 şirketi ve daha fazlasının iş yaptığı, İsrail’in Mistaravim grubunun Peşmergeler’i eğittiği, ticari ve sınai yatırım yaptığı, ABD üslerinin arttığı, Rusya ve Çin yatırımlarının yoğunlaştığı Barzani bölgesi, olanca rahatlığıyla bu ya da bundan sonraki referandumlarla kendisine bir meşruiyet alanı çiziyor. Bölgesel ve bölge dışı güçler de, bu tarihi sürece tanıklık ediyor ve bu süreci işbirlikleriyle güçlendiriyor.
Yaşanan tarihsel dönüşüm; Musul, Kerkük meselesi, Irak merkezi yönetiminin olası tepkisi, çöken IŞİD sonrası ortam derken, bölgedeki parçalanan Araplar, devletleşen Kürtler ve seyirci ülkelerle ilginç bir tabloyu ortaya koyuyor…
Yrd. Doç. Dr. Deniz TANSİ