2010'daki "Mavi Marmara" hadisesinden sonra, Türkiye-İsrail ilişkilerinde, önemli sorunlar doğduğu bilinen bir gerçek. Batı ülkelerinin ulusal parlamentolarında ardarda "Filistin devleti"nin tanınma kararlarının alındığı, İran'ın BM Güvenlik Konseyi daimi üyeleri ve Almanya (P5+1) ülkeleriyle vardığı "nükleer uzlaşma" sonrası ABD-İran arasındaki diyaloğun geliştiği bir ortamda, İsrail başbakanı Netenyahu'nun "tecrit" halinden kurtulma stratejisinde, Doğu Akdeniz'in konumu ayrı bir önem taşıyor.
Netenyahu hükümeti, 2010 sonrasında, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi'yle ilişkilerini geliştirmeye başladı. Türkiye-İsrail gerginliği sonrası, İsrail askeri uçaklarının "hava eğitimi" konusunda, Türkiye tarafından iptal edilen Konya yerine, Yunan hava sahasında etkinlik icra etme uzlaşısı, işbirliğinin ilk adımı olarak kaydedilebilirdi. Oysa işin, askeri olduğu kadar ekonomik cephesinde, enerji kaynakları ve İsrail doğal gazının Batı piyasalarına ulaştırılması gereksinimi ortaya çıktı. Kıbrıs ve Yunanistan üzerinde, binlerce kilometreyi aşan bir boru hattıyla bu iş başarılabilir mi? Yunanistan'ın üyesi olmakla birlikte, sorunlu olduğu AB, bu çerçevedeki maliyetli bir projeye sponsor olur mu? Bu bağlamda ister istemez Türkiye'nin de dahil olduğu, "münhasır ekonomik alanlar" ve Doğu Akdeniz'deki petrol, doğal gaz ve balıkçılık dahil, "ekonomik paylaşımlar" konusu ön plana çıkıyor. Türkiye'yi dışlayan bir Doğu Akdeniz uzlaşısında, son zamanlarda yoğunluğu artan Kıbrıs görüşmelerinin akibeti nasıl etkileniyor? Zira KKTC'nin yeni cumhurbaşkanı ile Kıbrıs Rum Kesimi'nin lideri, Kıbrıs'ta kalıcı barışın Türkiye'nin lehine olacağını, bu sayede Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki enerji kaynaklarından yararlanma yolunun açılacağını vurguluyorlar. Tam da bu zeminde İsrail'in işlevi ve siyasaları göze çarpıyor. Uçuş mesafesiyle 45 dk.'lık bir mesafedeki adaya, İsrailli yatırımcıların ilgisi büyüyor. Türkiye-İsrail arasında, "özür" maddesinin aşıldığı, "tazminat" ve "Gazze ablukasının kaldırılması" koşullarının masada durduğu bir yüzeyde, "topyekün barış" konusu gündeme gelir mi? Bu soruyu yanıtlamak için henüz erken. Türkiye'nin İsrail'le ilişkilerini normalleştirdiği ve Kıbrıs'ta kalıcı barışın sağlandığı bir momentumda, Doğu Akdeniz politikaları rahatlayacak mı? Cazip açıklamalar ve gergin bekleyişler, çelişik beklentileri eş zamanlı olarak harmanlıyor.
Netenyahu, Kıbrıs Rum Kesimi'ne yaptığı ve 12 saatin altında süren günü birlik ziyaretinde, enerji konularının yanısıra, İran ve Hizbullah tehdidine dikkat çekti. İran'la ilgili endişeleri, Batı kamuoyundan eskisi kadar ilgi çekmeyen İsrail başbakanı, Kıbrıs üzerinden Avrupa'ya "terör tehdidi"ni vurgulamayı tercih etti. Geçen ay Kıbrıs Rum Kesimi'nde hapsedilen bir Lübnanlı'nın üzerinde patlayıcı yapımında kullanılan amonyum nitrat bulunması ve bu kişinin Hizbullah'la bağlantılı olduğunun ortaya çıkarılması, Netenyahu için önemli bir fırsattı. Dolayısıyla Hizbullah'ın sadece Lübnan'da değil, Kıbrıs'ta ve AB ülkelerindeki olası terör faaliyetlerini ifade eden bir argüman kazanmış oldu.
Netenyahu Kıbrıs'taki değerlendirmelerinde sadece Hizbullah'a ve İran'a değil, IŞİD'e de dikkat çekti. Son zamanlarda Sina üzerinden IŞİD tehlikesini daha çok hisseden İsrail, bu vesileyle Ortadoğu'daki terör tehditleri ve Avrupa ülkeleri, ABD açısından İsrail'in konumunu öne çıkartmaya çabaladı.
İsrail Kıbrıs üzerinden sadece Yunanistan'la değil, AB ile de "ekonomik-güvenlik" ekseninde işbirliği kurmak, tecrid algısını kırmak için ilişkilerini yoğunlaştırmaya gayret ediyor.
Türkiye'nin dahil olmadığı bir Doğu Akdeniz ikliminde, buna benzer çabaların tek başına sonuç değiştirici bir tablo ortaya koyamadığı gözüküyor.
İsrail de Batı dünyasıyla ilişkilerini, şimdilik olsa da Yunanistan-Kıbrıs Rum Kesimi üzerinden, "düşük profilli" bir parantezle sürdürmeye çalışıyor.
Enerji işbirliği beklentileri yüksek olsa da, maliyetler ve AB'nin tutumu, çok parlak bir atılım vaat etmiyor...
http://cyprus-mail.com/2015/07/28/netanyahu-in-cyprus/
http://www.jpost.com/Israel-News/Politics-And-Diplomacy/Netanyahu-Iran-and-Hezbollah-have-terrorist-network-throughout-Europe-410409
Netenyahu hükümeti, 2010 sonrasında, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi'yle ilişkilerini geliştirmeye başladı. Türkiye-İsrail gerginliği sonrası, İsrail askeri uçaklarının "hava eğitimi" konusunda, Türkiye tarafından iptal edilen Konya yerine, Yunan hava sahasında etkinlik icra etme uzlaşısı, işbirliğinin ilk adımı olarak kaydedilebilirdi. Oysa işin, askeri olduğu kadar ekonomik cephesinde, enerji kaynakları ve İsrail doğal gazının Batı piyasalarına ulaştırılması gereksinimi ortaya çıktı. Kıbrıs ve Yunanistan üzerinde, binlerce kilometreyi aşan bir boru hattıyla bu iş başarılabilir mi? Yunanistan'ın üyesi olmakla birlikte, sorunlu olduğu AB, bu çerçevedeki maliyetli bir projeye sponsor olur mu? Bu bağlamda ister istemez Türkiye'nin de dahil olduğu, "münhasır ekonomik alanlar" ve Doğu Akdeniz'deki petrol, doğal gaz ve balıkçılık dahil, "ekonomik paylaşımlar" konusu ön plana çıkıyor. Türkiye'yi dışlayan bir Doğu Akdeniz uzlaşısında, son zamanlarda yoğunluğu artan Kıbrıs görüşmelerinin akibeti nasıl etkileniyor? Zira KKTC'nin yeni cumhurbaşkanı ile Kıbrıs Rum Kesimi'nin lideri, Kıbrıs'ta kalıcı barışın Türkiye'nin lehine olacağını, bu sayede Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki enerji kaynaklarından yararlanma yolunun açılacağını vurguluyorlar. Tam da bu zeminde İsrail'in işlevi ve siyasaları göze çarpıyor. Uçuş mesafesiyle 45 dk.'lık bir mesafedeki adaya, İsrailli yatırımcıların ilgisi büyüyor. Türkiye-İsrail arasında, "özür" maddesinin aşıldığı, "tazminat" ve "Gazze ablukasının kaldırılması" koşullarının masada durduğu bir yüzeyde, "topyekün barış" konusu gündeme gelir mi? Bu soruyu yanıtlamak için henüz erken. Türkiye'nin İsrail'le ilişkilerini normalleştirdiği ve Kıbrıs'ta kalıcı barışın sağlandığı bir momentumda, Doğu Akdeniz politikaları rahatlayacak mı? Cazip açıklamalar ve gergin bekleyişler, çelişik beklentileri eş zamanlı olarak harmanlıyor.
Netenyahu, Kıbrıs Rum Kesimi'ne yaptığı ve 12 saatin altında süren günü birlik ziyaretinde, enerji konularının yanısıra, İran ve Hizbullah tehdidine dikkat çekti. İran'la ilgili endişeleri, Batı kamuoyundan eskisi kadar ilgi çekmeyen İsrail başbakanı, Kıbrıs üzerinden Avrupa'ya "terör tehdidi"ni vurgulamayı tercih etti. Geçen ay Kıbrıs Rum Kesimi'nde hapsedilen bir Lübnanlı'nın üzerinde patlayıcı yapımında kullanılan amonyum nitrat bulunması ve bu kişinin Hizbullah'la bağlantılı olduğunun ortaya çıkarılması, Netenyahu için önemli bir fırsattı. Dolayısıyla Hizbullah'ın sadece Lübnan'da değil, Kıbrıs'ta ve AB ülkelerindeki olası terör faaliyetlerini ifade eden bir argüman kazanmış oldu.
Netenyahu Kıbrıs'taki değerlendirmelerinde sadece Hizbullah'a ve İran'a değil, IŞİD'e de dikkat çekti. Son zamanlarda Sina üzerinden IŞİD tehlikesini daha çok hisseden İsrail, bu vesileyle Ortadoğu'daki terör tehditleri ve Avrupa ülkeleri, ABD açısından İsrail'in konumunu öne çıkartmaya çabaladı.
İsrail Kıbrıs üzerinden sadece Yunanistan'la değil, AB ile de "ekonomik-güvenlik" ekseninde işbirliği kurmak, tecrid algısını kırmak için ilişkilerini yoğunlaştırmaya gayret ediyor.
Türkiye'nin dahil olmadığı bir Doğu Akdeniz ikliminde, buna benzer çabaların tek başına sonuç değiştirici bir tablo ortaya koyamadığı gözüküyor.
İsrail de Batı dünyasıyla ilişkilerini, şimdilik olsa da Yunanistan-Kıbrıs Rum Kesimi üzerinden, "düşük profilli" bir parantezle sürdürmeye çalışıyor.
Enerji işbirliği beklentileri yüksek olsa da, maliyetler ve AB'nin tutumu, çok parlak bir atılım vaat etmiyor...
http://cyprus-mail.com/2015/07/28/netanyahu-in-cyprus/
http://www.jpost.com/Israel-News/Politics-And-Diplomacy/Netanyahu-Iran-and-Hezbollah-have-terrorist-network-throughout-Europe-410409