Cumhuriyet gazetesinin duayen dış politika yazarlarından Özgen Acar'ın, Obama'nın West Point askeri akademisinde yaptığı konuşma hakkındaki değerlendirmesi, Türkiye'yle ilgili çağrışımlar açısından ele alınsa da, bir bütün olarak bakıldığında, Demokrat Partili başkanın, dış politika anlayışını bir kez daha gözler önüne serdi.
Acar, Obama'nın özellikle şu sözlerini alıntıladı: “Yeni yüzyıl, tiranlığı (diktatörlüğü) sona erdirmedi. Küremizi çevreleyen başkentlerde -ne yazık ki Amerika’nın bazı ortakları da dahil- sivil toplum üzerinde baskılar var. Yolsuzluk kanseri; pek çok hükümetler ile yandaşlarını zenginleştirdi ve uzak köylerden tutun, geleneksel alanlara kadar vatandaşları öfkelendiriyor.” (Özgen Acar, Obama Gözden Çıkardı, Cumhuriyet, 3/6/2014, http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/78415/Obama_Gozden_Cikardi_.html )
Acar, ABD'nin tiranlık ve yolsuzluk sarmalındaki "müttefikleri" kategorisinde Türkiye'nin de dahil olduğunu söylüyor. Türkiye açısından farklı tartışmaları da getirecek bu durumun yanısıra, konuşmanın tümündeki izlenimler, karşımıza ülkemizi de aşan bir tablo olduğunu gösteriyor.
(Transcript of President Obama's Commencement Address at the West Point, The New York Times, May 28, 2014, http://www.nytimes.com/2014/05/29/us/politics/transcript-of-president-obamas-commencement-address-at-west-point.html?_r=0 )
Obama, ABD'ye yaşamsal bir tehdit gelmediği sürece, askeri seçeneğe başvurmayı düşünmediğini ifade ederken, ABD'nin ekonomik ve askeri olarak, hala en büyük ve yönlendirici güç olduğunu iddia ediyor. Suriye dahil, pek çok krizde, ABD'nin direkt müdahale yerine, muhaliflere yardım yapmasının doğru olduğunu belirtiyor. Buradan yola çıkarak, Irak, Ürdün, Türkiye gibi ülkelerdeki "mülteci krizi"ne finansal yardım yapmayı taahhüt ediyor. Nijerya'daki Boko Haram'a yönelik bir askeri müdahaleyi değil, Nijerya hükümetine askeri ve ekonomik yardım yapmanın tercih edileceğini söylüyor.
Obama, ABD'ye doğrudan yönelmeyen ancak dünya güvenliğini tehdit eden konularda, müttefik ülkelerle "kollektif güvenlik" anlayışının ve ortak risk almanın öne çıkması gereğini vurguluyor. NATO'nun Libya müdahalesi, Fransa'nın Mali operasyonlarına verilen desteği gündeme getiriyor.
ABD Başkanı, NATO, Dünya Bankası, IMF gibi kuruluşların, değişik açılardan ABD'nin dünyadaki yükümlülüklerini azalttığını ortaya koyuyor.
Bu çerçeveden bakıldığında, ABD'nin izolasyonizmi değil, dost ve müttefiklerle, değerlere bağlı bir dış politikayı tercih ettiğini, uluslararası hukuka ağırlık verdiklerini anlatıyor. Demokrat başkan Wilson'ın, uluslararası ilişkiler literatürüne kazandırdığı, liberal ekolün dünya politikasına, değerler ve kurumlar bağlamında bakış açısını özetleyen, idealizmi özellikle öne çıkarıyor.
Altı çizilen zeminde, tam bir liberal başkanın konuşması olarak ele alınabilir. Obama, Rusya'nın Ukrayna'daki Kırım oldu-bittisine askeri karşılık verilemese de, Doğu Avrupa'daki NATO müttefiklerinin askeri açıdan güçlendirildiği, IMF'nin ekonomik yaptırımlarıyla, Rusya'nın uluslararası toplumda "yalnızlaştırıldığını" yorumluyor. Aynı tavırla, uluslararası toplumun baskısıyla, İran'ın "nükleer silah" yapamadığını dile getiriyor.
Obama, "tek yanlılık" konusundaki hassasiyeti, uluslararası toplumla, değerlerle çizilen bir dış politikayı gündeme getiren, ideolojik bir konuşma.
ABD Başkanı, yeni bir Soğuk Savaş öngörmüyor.ABD için en önemli tehdidi, Rusya'nın Ukrayna'daki oldu-bittilerinin değil, terörizm olarak nitelendiriyor. Kontr-terör çalışmaları için, ABD Kongresi'nden 5 milyar $'lık bir fon talebi çağrısında bulunuyor, bu fonun teröre karşı eğitim ve önlemler kapsamında ele alıyor. Siber savaş ve saldırılara önem verildiğini ve bu tehditlere daha da fazla odaklanılması gerektiğini öne sürüyor.
Obama, demokrasilerin ABD ulusal güvenliği açısından önemini dile getirirken, Ortadoğu'ya atfen, seçimlerin daha çok uygulandığını savlıyor.
Dünya devi olmanın nimetlerini sıralarken, demokrasi, hukuk devleti kavramlarını ulusal güvenlik yüzeyinde ele alırken, bazı müttefiklerindeki tiranlık ve yolsuzluk değerlendirmesi göze çarpsa da, Obama yönetiminin dış politikada müdahil olmama tavrı, bir kez daha pekişiyor. İşte bu bağlamda Brzezinski'nin uyarısı dikkat çekiyor. Brzezinski, Obama'nın West Point'teki konuşmasında teröre odaklansa da, post-hegemonik dönemin artan, daha kompleks tehditlerine ve olası kaosuna yer vermediğini vurguluyor. Ünlü uzmanın uyarısında, şu başlık önemli. ABD hegemonyası gerçekten bitiyorsa, acaba lidersiz dünya düzeni, kaosa mı savruluyor? Yeni bir "güçler dengesi", dünya düzenini sağlayan kurumların içinin boşalmasıyla, dengesiz bir dengeyi mi barındırıyor? Obama'yla birlikte, ABD dünya liderliğini bırakmaya mı hazırlanıyor? Sivil toplumu öne çıkaran Obama, bir hayal dünyasında mı yaşıyor? Obama'nın değerleri, kendi güvenlik bunalımına mı dönüşüyor?
Kasım 2014'te ABD Kongre ara seçimleri ve Kasım 2016'da ABD'de başkanlık seçimleri var.
O zamana kadar, zaman doldurma seansları, yine bazı müttefikleri için söz konusu olabilir...
Acar, Obama'nın özellikle şu sözlerini alıntıladı: “Yeni yüzyıl, tiranlığı (diktatörlüğü) sona erdirmedi. Küremizi çevreleyen başkentlerde -ne yazık ki Amerika’nın bazı ortakları da dahil- sivil toplum üzerinde baskılar var. Yolsuzluk kanseri; pek çok hükümetler ile yandaşlarını zenginleştirdi ve uzak köylerden tutun, geleneksel alanlara kadar vatandaşları öfkelendiriyor.” (Özgen Acar, Obama Gözden Çıkardı, Cumhuriyet, 3/6/2014, http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/78415/Obama_Gozden_Cikardi_.html )
Acar, ABD'nin tiranlık ve yolsuzluk sarmalındaki "müttefikleri" kategorisinde Türkiye'nin de dahil olduğunu söylüyor. Türkiye açısından farklı tartışmaları da getirecek bu durumun yanısıra, konuşmanın tümündeki izlenimler, karşımıza ülkemizi de aşan bir tablo olduğunu gösteriyor.
(Transcript of President Obama's Commencement Address at the West Point, The New York Times, May 28, 2014, http://www.nytimes.com/2014/05/29/us/politics/transcript-of-president-obamas-commencement-address-at-west-point.html?_r=0 )
Obama, ABD'ye yaşamsal bir tehdit gelmediği sürece, askeri seçeneğe başvurmayı düşünmediğini ifade ederken, ABD'nin ekonomik ve askeri olarak, hala en büyük ve yönlendirici güç olduğunu iddia ediyor. Suriye dahil, pek çok krizde, ABD'nin direkt müdahale yerine, muhaliflere yardım yapmasının doğru olduğunu belirtiyor. Buradan yola çıkarak, Irak, Ürdün, Türkiye gibi ülkelerdeki "mülteci krizi"ne finansal yardım yapmayı taahhüt ediyor. Nijerya'daki Boko Haram'a yönelik bir askeri müdahaleyi değil, Nijerya hükümetine askeri ve ekonomik yardım yapmanın tercih edileceğini söylüyor.
Obama, ABD'ye doğrudan yönelmeyen ancak dünya güvenliğini tehdit eden konularda, müttefik ülkelerle "kollektif güvenlik" anlayışının ve ortak risk almanın öne çıkması gereğini vurguluyor. NATO'nun Libya müdahalesi, Fransa'nın Mali operasyonlarına verilen desteği gündeme getiriyor.
ABD Başkanı, NATO, Dünya Bankası, IMF gibi kuruluşların, değişik açılardan ABD'nin dünyadaki yükümlülüklerini azalttığını ortaya koyuyor.
Bu çerçeveden bakıldığında, ABD'nin izolasyonizmi değil, dost ve müttefiklerle, değerlere bağlı bir dış politikayı tercih ettiğini, uluslararası hukuka ağırlık verdiklerini anlatıyor. Demokrat başkan Wilson'ın, uluslararası ilişkiler literatürüne kazandırdığı, liberal ekolün dünya politikasına, değerler ve kurumlar bağlamında bakış açısını özetleyen, idealizmi özellikle öne çıkarıyor.
Altı çizilen zeminde, tam bir liberal başkanın konuşması olarak ele alınabilir. Obama, Rusya'nın Ukrayna'daki Kırım oldu-bittisine askeri karşılık verilemese de, Doğu Avrupa'daki NATO müttefiklerinin askeri açıdan güçlendirildiği, IMF'nin ekonomik yaptırımlarıyla, Rusya'nın uluslararası toplumda "yalnızlaştırıldığını" yorumluyor. Aynı tavırla, uluslararası toplumun baskısıyla, İran'ın "nükleer silah" yapamadığını dile getiriyor.
Obama, "tek yanlılık" konusundaki hassasiyeti, uluslararası toplumla, değerlerle çizilen bir dış politikayı gündeme getiren, ideolojik bir konuşma.
ABD Başkanı, yeni bir Soğuk Savaş öngörmüyor.ABD için en önemli tehdidi, Rusya'nın Ukrayna'daki oldu-bittilerinin değil, terörizm olarak nitelendiriyor. Kontr-terör çalışmaları için, ABD Kongresi'nden 5 milyar $'lık bir fon talebi çağrısında bulunuyor, bu fonun teröre karşı eğitim ve önlemler kapsamında ele alıyor. Siber savaş ve saldırılara önem verildiğini ve bu tehditlere daha da fazla odaklanılması gerektiğini öne sürüyor.
Obama, demokrasilerin ABD ulusal güvenliği açısından önemini dile getirirken, Ortadoğu'ya atfen, seçimlerin daha çok uygulandığını savlıyor.
Dünya devi olmanın nimetlerini sıralarken, demokrasi, hukuk devleti kavramlarını ulusal güvenlik yüzeyinde ele alırken, bazı müttefiklerindeki tiranlık ve yolsuzluk değerlendirmesi göze çarpsa da, Obama yönetiminin dış politikada müdahil olmama tavrı, bir kez daha pekişiyor. İşte bu bağlamda Brzezinski'nin uyarısı dikkat çekiyor. Brzezinski, Obama'nın West Point'teki konuşmasında teröre odaklansa da, post-hegemonik dönemin artan, daha kompleks tehditlerine ve olası kaosuna yer vermediğini vurguluyor. Ünlü uzmanın uyarısında, şu başlık önemli. ABD hegemonyası gerçekten bitiyorsa, acaba lidersiz dünya düzeni, kaosa mı savruluyor? Yeni bir "güçler dengesi", dünya düzenini sağlayan kurumların içinin boşalmasıyla, dengesiz bir dengeyi mi barındırıyor? Obama'yla birlikte, ABD dünya liderliğini bırakmaya mı hazırlanıyor? Sivil toplumu öne çıkaran Obama, bir hayal dünyasında mı yaşıyor? Obama'nın değerleri, kendi güvenlik bunalımına mı dönüşüyor?
Kasım 2014'te ABD Kongre ara seçimleri ve Kasım 2016'da ABD'de başkanlık seçimleri var.
O zamana kadar, zaman doldurma seansları, yine bazı müttefikleri için söz konusu olabilir...