6 Ağustos 2013 Salı

KARA PAZARTESİ 2013...

Adli süreci etkilememek adına hukuka saygı duyanlar azami dikkat gösterirken, "yandaş medya" olarak anılan yayın organlarının, yargı ve kolluk kuvvetlerindeki uzantılarıyla yaptıkları işbirliği sayesinde, yıllar önce kamuoyuna duyurdukları hükümler, "hayaldi gerçek oldu."
Yargı süreci, şimdi yargıtay aşamasına gidiyor. Dolayısıyla konu tartışılmaya devam edecek. "Ergenekon" adı verilen davada, hukuki açıdan pek çok değerlendirme yapıldı ve yapılacak. Ancak konuyu, sadece bu dava ve hükümler çerçevesinde ele almamak gerekmektedir.
"Balyoz", "askeri casusluk" derken, hukuki varlığı sona eren Özel Yetkili Mahkemeler'in, belli davalar üzerinde mesaisine devam etmesi de, ayrı bir tuhaflıklar zincirini ortaya koyuyor.
Ne var ki, hukuken mağdur olanların yaşadıkları öncelik taşımakla birlikte, sözkonusu dava hükümlerinin, uzun yıllar süren tutuklama ve duruşmaların ardından, ivedilikle ele alınması, kamuoyuna yönelik "inandırıcılık" sorununun gündeme gelmesiyle koşut bir durumu ifade etmiştir.
Zaman zaman yine bazı sızdırmalar yapılmakta, KCK, PKK hükümlülerinin de içinde yer alacağı bir "genel af"la, infaz sürecinin tamamlanmayacağı mesajı verilmektedir. Bu tür sorular gündeme geldiğinde ise, yetkililer, "gündemimizde genel af yoktur" diyerek, bir bakıma yapay olarak yaratılan beklentiyi rafa kaldırmakta, bir nevi yetkilerin kimde olduğunu anımsatmaktadırlar.
Peki dava sonuçlarıyla birlikte ele alındığında, hukuki zeminde hüküm alanlar, kamu vicdanında mahkum olmuşlar mıdır? Anlaşılan burada, "algı yönetimi" istenen neticeyi vermemiştir. Zira, yıllar süren ve çelişkileri kamuoyunun gözleri önüne konan yüzeyde, "Gezi sonrası" koşullar da eklendiğinde, "temyiz"le, "genel af"la ve "sağlık" koşullarıyla, hükümlerin sertliğine karşın, hükümlülerin sayısıyla ilgili, süreç içinde bir eritme politikası uygulanacak mıdır? Zaman içinde göreceğiz.
Ancak önemli olan nokta, 200 yıllık modernleşme birikimi ve 90 yıllık Cumhuriyet deneyimi sonrası, "kurucu elit"in, bir savaş ya da olağanüstü hal olmadan, ekonomik-sosyal dönüşümler yaşamadan, uluslararası toplumun tepkisini çekerek, 10 yıllık bir zaman dilimi içinde değiştirilebileceği zannıdır.  
2008'de "bağırsakların temizlenmesi"nden söz eden, TV ve gazetedeki köşelerinde "kontrgerilla"nın tasfiyesini iddia edenler, bugünkü manzara karşısında acaba ne diyecekler? Gerçi hala bildik nağmeleri söyleyenler var ama beklemedikleri bir dönemde, "dava bitti".
Yeni bir kurucu elit, YAŞ'la, bürokrasideki kadrolaşmayla hemen devşirilir mi?
Tarih dersini ve Türk siyasal yaşamını okumadan, işte bu kadar oluyor...