Oysa herşey ne güzel başlamıştı? 3 Kasım 2002'de iktidara gelen AKP, insanların yaşam tarzına dokunmayacaktı. 11 Eylül 2001 saldırıları sonrası, ABD düşünce kuruluşlarında üretilen, El Kaide'nin Batı düşmanı İslam'ına karşı, piyasa ekonomisi ve demokratik rejimle uyumlu Ilımlı İslam iktidara gelmişti. Üstelik "yeni iktidar" AB sürecine sahip çıkıyor, "müzakere tarihi" almak adına, KKTC gerçeğini "Annan Planı"yla gündemden kaldırmayı dahi göze alıyordu. AKP'nin MGK'yı simgesel hale getirmesi, askeri-sivil bürokratik vesayeti kaldırmasının bir örneği olarak görülüyordu. Laiklik zaten zaman içinde "sakıncalı" ve "1930'lu yılların demode kavramı" olarak rafa kaldırılıyordu. Ama bu "dincileşme" asla değildi? ABD'nin "seküler" anlayışı, ABD muhafazakarlığıyla nasıl uyumluysa, burada da "laikçilik" yerine, "mahçup" bir sekülarizm, adı konmadan uygulanabilirdi. ABD örneğinden, "küçük bir ayrıntı"yla farkı, belli bir mezhebin dinin tamamını tekeli altına alması ve dinsel yaşam tarzını ülkeye dayatmasıydı.
2007 seçimlerinde halbuki ne kadar heyecanlı idiler? Kendi "AK Partileri"nin oyları arttıkça sevinen, CHP'nin başarısızlığına "oh olsun" diyenler, şimdilerde "kafa çekmeye gitmekten" çekindikleri Asmalımescit'te kadehlerini AKP için kaldırıyorlardı.
Hele 12 Eylül 2010'daki "referandum"da, "yetmez ama evet" sloganları altında, "evet"oylarını yine Asmalımescit'te kutlayan malum tayfa, bu sefer kadehlerini, yargı ve bürokratik vesayetin kaldırılmasına kaldırıyorlardı.
2007'deki cumhurbaşkanlığı seçimi ve 2010'daki referandum sonucu, "muhafazakar demokrat" iktidarın, otoriterleşmesini, AB hedeflerini ötelemesini hızlandırırken, bunlar hala "yok efendim, abartmayın, herşey demokratikleşiyor" diyorlardı.
Hele 2007 Haziran'ında başlayan, toplu tutuklamalarla 6. yılını dolduran "malum davalar"ı, demokratikleşme, derin devletin tasfiyesi diye nitelendirken, içeride yatanları "oh olsun" diyerek,utanmazca tenkit ederken, hala şaşkınlık içindeydiler. Hukuk felaketlerini,"olur böyle şeyler, Türkiye'nin bağırsakları temizleniyor,şekle takılmayın" demeleri, affedilir gibi değildi.
2011'de de "kadehler", AKP zaferine kalktı. Bu sefer "Arap Baharı" ve "Suriye savaşı" çığırtkanı oldular.
Ancak gün geldi, "kıbleleri" şaştı. AKP'yi eleştiren kimileri, "cemaat" şemsiyesine sarıldılar.
Alkol yasakları gündeme geldiğinde, artık iş işten çoktan geçmişti. Siyasal iktidar, hegemonik kodlarını, simgeler aracılığıyla ortaya koyduğundan, bu uygulama, artık bitmiş bir sürecin, yaldızlı harflerle ilan edilmesiydi. Artık bazıları da "akil" ismini aldılar. Bilmedikleri dinin, belli bir mezhebinin kalemşörü haline gelirken, PKK'yla "mezhep" dayanışması yaparken, Aleviliğin ve Aleviler'in "düşmanı" haline geldiler?
Bir kısmı hala gelinen aşamadaki otoriterliğe "yok canım" derken, bir kısmı, şaşkınlıklarını yaşam biçimi haline getirdiler.
Tahmin ettiniz herhalde? 2.Cumhuriyetçiler, liberaller ve otoriter iktidarın "organik olmayan", üvey evlatları.
Şimdi aralarında şunu konuşuyorlar. "Batı zaten arkamızda, biz de içkilerimizi Avrupa'da, ABD'de ve dünyanın diğer yerlerinde içeriz, varsın avam içmesin" diyorlar?
Kadehlerini, Batı'nın geniş bulvarlarında, keyifle yudumladıkları şaraplarının etkisiyle, ardından baktıkları "laik cumhuriyet"in tasfiyesine mi kaldırıyorlar?
Tarihin "hiçlik" sütununda yerlerini almaktan hiç mi utanmıyorlar???
2007 seçimlerinde halbuki ne kadar heyecanlı idiler? Kendi "AK Partileri"nin oyları arttıkça sevinen, CHP'nin başarısızlığına "oh olsun" diyenler, şimdilerde "kafa çekmeye gitmekten" çekindikleri Asmalımescit'te kadehlerini AKP için kaldırıyorlardı.
Hele 12 Eylül 2010'daki "referandum"da, "yetmez ama evet" sloganları altında, "evet"oylarını yine Asmalımescit'te kutlayan malum tayfa, bu sefer kadehlerini, yargı ve bürokratik vesayetin kaldırılmasına kaldırıyorlardı.
2007'deki cumhurbaşkanlığı seçimi ve 2010'daki referandum sonucu, "muhafazakar demokrat" iktidarın, otoriterleşmesini, AB hedeflerini ötelemesini hızlandırırken, bunlar hala "yok efendim, abartmayın, herşey demokratikleşiyor" diyorlardı.
Hele 2007 Haziran'ında başlayan, toplu tutuklamalarla 6. yılını dolduran "malum davalar"ı, demokratikleşme, derin devletin tasfiyesi diye nitelendirken, içeride yatanları "oh olsun" diyerek,utanmazca tenkit ederken, hala şaşkınlık içindeydiler. Hukuk felaketlerini,"olur böyle şeyler, Türkiye'nin bağırsakları temizleniyor,şekle takılmayın" demeleri, affedilir gibi değildi.
2011'de de "kadehler", AKP zaferine kalktı. Bu sefer "Arap Baharı" ve "Suriye savaşı" çığırtkanı oldular.
Ancak gün geldi, "kıbleleri" şaştı. AKP'yi eleştiren kimileri, "cemaat" şemsiyesine sarıldılar.
Alkol yasakları gündeme geldiğinde, artık iş işten çoktan geçmişti. Siyasal iktidar, hegemonik kodlarını, simgeler aracılığıyla ortaya koyduğundan, bu uygulama, artık bitmiş bir sürecin, yaldızlı harflerle ilan edilmesiydi. Artık bazıları da "akil" ismini aldılar. Bilmedikleri dinin, belli bir mezhebinin kalemşörü haline gelirken, PKK'yla "mezhep" dayanışması yaparken, Aleviliğin ve Aleviler'in "düşmanı" haline geldiler?
Bir kısmı hala gelinen aşamadaki otoriterliğe "yok canım" derken, bir kısmı, şaşkınlıklarını yaşam biçimi haline getirdiler.
Tahmin ettiniz herhalde? 2.Cumhuriyetçiler, liberaller ve otoriter iktidarın "organik olmayan", üvey evlatları.
Şimdi aralarında şunu konuşuyorlar. "Batı zaten arkamızda, biz de içkilerimizi Avrupa'da, ABD'de ve dünyanın diğer yerlerinde içeriz, varsın avam içmesin" diyorlar?
Kadehlerini, Batı'nın geniş bulvarlarında, keyifle yudumladıkları şaraplarının etkisiyle, ardından baktıkları "laik cumhuriyet"in tasfiyesine mi kaldırıyorlar?
Tarihin "hiçlik" sütununda yerlerini almaktan hiç mi utanmıyorlar???