http://politikaakademisi.org/2019/03/29/golanda-kaos-ve-duzen-spekulasyonu/?fbclid=IwAR24T6rmrGrJdQElqzpm4uEikdrz_tB7RRwI0KJ3Za_yvzaVUGZxkN5MIgw
21 Mart günü, ABD Başkanı'nın İsrail işgali altındaki Golan'ın statüsü hakkında attığı tweet ve bu paylaşımın ardından, ertesi gün söz konusu kararı imzalaması, dünya gündeminin ortasına bomba gibi düştü. (https://twitter.com/realDonaldTrump/status/1108772952814899200)
"Twitter diplomasisi" ile kendi ülkesinin ve dünya kamuoyunun tepkilerine aldırmadan, zorlayıcı bir siyaseti öngören ABD Başkanı, aldığı tek taraflı kararlarla, hem uluslararası düzenin sinir uçlarıyla oynuyor, hem de bizzat kendi müttefiği siyasilere adeta seçim öncesi "hediyeler" sunuyor.
Trump, 1967 savaşının ardından BM Güvenlik Konseyi'nin 242 sayılı kararında öngörülen, Batı Şeria, Gazze Şeridi ve Golan Tepeleri'ndeki İsrail işgalini tespit eden kararının Golan bölümünü tamamen yok sayıyor. Bu kendince yarattığı emsal Batı Şeria ve Gazze için de geçerli olabilir. Bu da Filistin'de kalıcı işgalin ABD tarafından resmen inkar edilmesi sonucunu ortaya koyabilir.
Bu bağlamda 1967 sınırlarını yok sayan, BM GK'nın 242 sayılı kararındaki "işgal edilmiş topraklar" gerçeğini görmezden gelen Trump'ın "teo con" zihniyeti, bölgede ateşe benzin dökmekten çekinmiyor. Lenin ve Wilson'ın 1. Dünya Savaşı sonunda, farklı noktalardan vardkları, "işgalle toprak kazanılamayacağı" ilkesi, sistemden ayıklanmaya çalışılıyor. Halbuki 1919'dan itibaren uluslararası sistemin kurumları tarafından, sistemin var oluşuyla açıklanan ilkenin bir tarafa bırakılması, zaten kırılgan olan sistemin kaosa evrilmesine yol açacak potansiyel çöküşe işaret ediyor.
Bu koşullar altında, Trump'ın Golan kararının MC ve BM'deki işgalle toprak kazanılamayacağı prensibini kendince rafa kaldıran yönü, başka coğrafyalarda da emsalleri çoğaltacaktır. Bu tavrın emarelerini İsrail'in yükselen partisi Mavi Beyaz'ın lideri Gantz, Yair Lapid'le Golan'daki yeminiyle vermişti. (http://www.israelnationalnews.com/News/News.aspx/259906)
Trump bu kararda Suriye'nin toprak bütünlüğünü yok sayarken, İsrail'e değil de sanki Bibi lakaplı İsrail başbakanı Likud lideri Netenyahu'ya "kıyak" yapıyor. En çok merak edilen soru da ABD'nin Başkanı'nın bu kararı almadan önce Suudiler, Körfez ve Mısır'dan da üstü örtülü onay alıp almadığı konusudur. Bu bakışla ABD artık başat güç değil spekülatif güç olmaya adaydır.
Neyi kastediyoruz, Trump'ın dünya düzenini sarsma pahasına verdiği maceracı ve aceleci kararlar, Ortadoğu'da başlayacal bir dalgalanma yoluyla, kendi kampanyalarını yürütmek gibi bir çıkmazı işaret etmektedir. İsrail-Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri, Mısır ve Ürdün üzerinden yürütülen bu kampanya, İran'ı çevreleyecek bir koalisyonu öngörmektedir. Suriye rejimi İran'ın 1980'lerden beri bölgesel müttefiğidir. Bu müttefikliğin en stratejik sonuçlarından biri Lübnan'daki Hizbullah yapılanmasıdır. Suriye kaosu başlayana kadar, İran bir zamanlar müttefiği olan Hamas'la Gazze'den, kendi vekil gücü Hizbullah ile Lübnan'dan İsrail'e yönelik "vekalet savaşları" gerçekleştirmişti. Golan bu zeminde İsrail açısından İran-Suriye-Hizbullah üçgenini, Taberiye gölündeki su kaynaklarını, bir bakıma Şam'ın bölgeye yakın mesafesi düşünüldüğünde bir bakıma "beka konusu"nu anımsatmaktadır.
Ne var ki, 242 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararında önceden vurguladığımız "işgal altında topraklar" gerçeğini, Trump'ın uluslararası düzeninin bekasını yok saymak pahasına çiğnemesi, beraberinde önemli sonuçları getirecektir.
Suriye'nin toprak bütünlüğü 2011'den beri zaten küresel, bölgesel ve vekil güçler tarafından fiilen anlamsız hale getirilmişti. ABD'nin bu kararı ile artık ne Suriye'nin ne de herhangi bir ülkenin toprak bütünlüğü uluslararası sistemin güvencesi altında değildir. Bu da dediğimiz yüzeyde uluslararası sistemin varlığını tartışmalı hale getirmektedir.
9 Nisan 2019'da Netenyahu İsrail'de seçimleri kazansın diye yapılan "kıyak" bir rastlantı değildir. İran'a yönelik değindiğimiz koalisyonun aktörlerinin Riyad'dan Tel Aviv'e güç kazanması istenirken, tam da bu aşamada geçen Kudüs kararı anımsanırsa, kronik bir kaosla, geçici hafıza kayıplarına yol açan şoklar sisteme enjekte edilmektedir.
Kaoslara ve Trump'ın zihniyetini besleyen Huntington'ın "uygarlıklar çatışması" tezinin paydaşları, farklı din ve kültürlere sahip olan bölgesel ve küresel odaklardır. Dönüp dolaştıkları muhafazakarlığın, uluslararası sistemdeki karşılığı realizmden de uzaklaşan bu karmaşa, sistemsizlik, kaos, bölgesel ve küresel krizlere yol açma potansiyeline sahiptir.
Ortadoğu'daki Kürt kartı da, farklı siyasal senaryolarla harekete geçirilmek üzeredir.
Hesaba katılmayanlar da her zaman olduğu gibi Rusya ve Çin'dir. Ve Rusya artık Suriye'deki üsleri ve askeri varlığıyla Ortadoğu ve Doğu Akdeniz'dedir. Çin ise yeni İpek yolu ile İran ve İsrail gibi birbiriyle düşman güçlerle eş zamanlı pragmatik ilişki kurabilen ekonomik ve artık yavaş yavaş siyasi, askeri dev olmak üzeredir.
Spekülatif güç ABD'nin tek yanlı senaryoları, Türkiye'yi de dışlayan manevralarıyla, tehlikeli fantezilere dönüşmek üzeredir...
21 Mart günü, ABD Başkanı'nın İsrail işgali altındaki Golan'ın statüsü hakkında attığı tweet ve bu paylaşımın ardından, ertesi gün söz konusu kararı imzalaması, dünya gündeminin ortasına bomba gibi düştü. (https://twitter.com/realDonaldTrump/status/1108772952814899200)
"Twitter diplomasisi" ile kendi ülkesinin ve dünya kamuoyunun tepkilerine aldırmadan, zorlayıcı bir siyaseti öngören ABD Başkanı, aldığı tek taraflı kararlarla, hem uluslararası düzenin sinir uçlarıyla oynuyor, hem de bizzat kendi müttefiği siyasilere adeta seçim öncesi "hediyeler" sunuyor.
Trump, 1967 savaşının ardından BM Güvenlik Konseyi'nin 242 sayılı kararında öngörülen, Batı Şeria, Gazze Şeridi ve Golan Tepeleri'ndeki İsrail işgalini tespit eden kararının Golan bölümünü tamamen yok sayıyor. Bu kendince yarattığı emsal Batı Şeria ve Gazze için de geçerli olabilir. Bu da Filistin'de kalıcı işgalin ABD tarafından resmen inkar edilmesi sonucunu ortaya koyabilir.
Bu bağlamda 1967 sınırlarını yok sayan, BM GK'nın 242 sayılı kararındaki "işgal edilmiş topraklar" gerçeğini görmezden gelen Trump'ın "teo con" zihniyeti, bölgede ateşe benzin dökmekten çekinmiyor. Lenin ve Wilson'ın 1. Dünya Savaşı sonunda, farklı noktalardan vardkları, "işgalle toprak kazanılamayacağı" ilkesi, sistemden ayıklanmaya çalışılıyor. Halbuki 1919'dan itibaren uluslararası sistemin kurumları tarafından, sistemin var oluşuyla açıklanan ilkenin bir tarafa bırakılması, zaten kırılgan olan sistemin kaosa evrilmesine yol açacak potansiyel çöküşe işaret ediyor.
Bu koşullar altında, Trump'ın Golan kararının MC ve BM'deki işgalle toprak kazanılamayacağı prensibini kendince rafa kaldıran yönü, başka coğrafyalarda da emsalleri çoğaltacaktır. Bu tavrın emarelerini İsrail'in yükselen partisi Mavi Beyaz'ın lideri Gantz, Yair Lapid'le Golan'daki yeminiyle vermişti. (http://www.israelnationalnews.com/News/News.aspx/259906)
Trump bu kararda Suriye'nin toprak bütünlüğünü yok sayarken, İsrail'e değil de sanki Bibi lakaplı İsrail başbakanı Likud lideri Netenyahu'ya "kıyak" yapıyor. En çok merak edilen soru da ABD'nin Başkanı'nın bu kararı almadan önce Suudiler, Körfez ve Mısır'dan da üstü örtülü onay alıp almadığı konusudur. Bu bakışla ABD artık başat güç değil spekülatif güç olmaya adaydır.
Neyi kastediyoruz, Trump'ın dünya düzenini sarsma pahasına verdiği maceracı ve aceleci kararlar, Ortadoğu'da başlayacal bir dalgalanma yoluyla, kendi kampanyalarını yürütmek gibi bir çıkmazı işaret etmektedir. İsrail-Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri, Mısır ve Ürdün üzerinden yürütülen bu kampanya, İran'ı çevreleyecek bir koalisyonu öngörmektedir. Suriye rejimi İran'ın 1980'lerden beri bölgesel müttefiğidir. Bu müttefikliğin en stratejik sonuçlarından biri Lübnan'daki Hizbullah yapılanmasıdır. Suriye kaosu başlayana kadar, İran bir zamanlar müttefiği olan Hamas'la Gazze'den, kendi vekil gücü Hizbullah ile Lübnan'dan İsrail'e yönelik "vekalet savaşları" gerçekleştirmişti. Golan bu zeminde İsrail açısından İran-Suriye-Hizbullah üçgenini, Taberiye gölündeki su kaynaklarını, bir bakıma Şam'ın bölgeye yakın mesafesi düşünüldüğünde bir bakıma "beka konusu"nu anımsatmaktadır.
Ne var ki, 242 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararında önceden vurguladığımız "işgal altında topraklar" gerçeğini, Trump'ın uluslararası düzeninin bekasını yok saymak pahasına çiğnemesi, beraberinde önemli sonuçları getirecektir.
Suriye'nin toprak bütünlüğü 2011'den beri zaten küresel, bölgesel ve vekil güçler tarafından fiilen anlamsız hale getirilmişti. ABD'nin bu kararı ile artık ne Suriye'nin ne de herhangi bir ülkenin toprak bütünlüğü uluslararası sistemin güvencesi altında değildir. Bu da dediğimiz yüzeyde uluslararası sistemin varlığını tartışmalı hale getirmektedir.
9 Nisan 2019'da Netenyahu İsrail'de seçimleri kazansın diye yapılan "kıyak" bir rastlantı değildir. İran'a yönelik değindiğimiz koalisyonun aktörlerinin Riyad'dan Tel Aviv'e güç kazanması istenirken, tam da bu aşamada geçen Kudüs kararı anımsanırsa, kronik bir kaosla, geçici hafıza kayıplarına yol açan şoklar sisteme enjekte edilmektedir.
Kaoslara ve Trump'ın zihniyetini besleyen Huntington'ın "uygarlıklar çatışması" tezinin paydaşları, farklı din ve kültürlere sahip olan bölgesel ve küresel odaklardır. Dönüp dolaştıkları muhafazakarlığın, uluslararası sistemdeki karşılığı realizmden de uzaklaşan bu karmaşa, sistemsizlik, kaos, bölgesel ve küresel krizlere yol açma potansiyeline sahiptir.
Ortadoğu'daki Kürt kartı da, farklı siyasal senaryolarla harekete geçirilmek üzeredir.
Hesaba katılmayanlar da her zaman olduğu gibi Rusya ve Çin'dir. Ve Rusya artık Suriye'deki üsleri ve askeri varlığıyla Ortadoğu ve Doğu Akdeniz'dedir. Çin ise yeni İpek yolu ile İran ve İsrail gibi birbiriyle düşman güçlerle eş zamanlı pragmatik ilişki kurabilen ekonomik ve artık yavaş yavaş siyasi, askeri dev olmak üzeredir.
Spekülatif güç ABD'nin tek yanlı senaryoları, Türkiye'yi de dışlayan manevralarıyla, tehlikeli fantezilere dönüşmek üzeredir...